14 Aralık 2021 Salı

BLOGLARI CANLANDIRMA PROJESİ TEMMUZ AYI RAPORU


Temmuz ayı temamız Hint kültürüne ait eserlerdi ve bu ayın raporu da aşağıda. :)

Benherneysemo -  Avare (Awara - Raj Kapoor & Nargis) Film Yorumu

 Tefrika-En Sevdiğim Bollywood Şarkıları

Film Yabancı Dizi Anime ve Kitap-Article 15 Film Yorumu

 Fighting Blog-Kaykaycı Kız Film Yorumu

Okurix-Skater Girl Film Yorumu

Sade ve Derin-Breathe: Into the Shadows/Betaal/Chhichhore Yorumları

 Kavanozdaki Beyin-Super 30/Sonsuzluk Teorisi/Typewriter/Taj Mahal 1989 Yorumları

Beş Senede Devrialem-Padman Film Yorumu

Hayalci-Her Öğretmenin İzlemesi Gereken 2 Hint Filmi

Sayfadan Sayfaya-PK ve Dangal Film Yorumu

Kitap Dünyası-Fanaa Film Yorumu

Buffiy-Khoobsurat Film/ English Vinglish Film/Feels Like Ishq Dizi Yorumları

Bez Cadıları-Beyaz Kaplan Film Yorumu



Ağustos ayının temasında Zafer Bayramımız dolayısıyla  savaş/zafer/kahramanlık içeren eserlere veya Türk yazarların eserlerine yöneliyoruz. Görüşmek üzere. ;)


Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

AVARE (Awara - Raj Kapoor & Nargis) Film Yorumu / BCP TEMMUZ



Blogları Canlandırma Projesi kapsamında Temmuz ayının konusu Hint dizi/film/kitapları olunca aklıma direkt bu film geldi. Epeydir de yazmak istiyordum, BCP yine imdadıma koştu. Bu filmi en son yıllar önce üniversiteye başladığımda tekrar izlemiştim. O zamandan beridir de izlememişim onu fark ettim.

Benim için önemi ise izlediğim (hatırladığım) ilk Hint filmi olması. Babam izletmişti bana daha çok küçükken. Onun için anlamlı bir filmdi sanırım bilmiyorum. Ama beni Hint sinemasıyla tanıştıran film oldu. Sonrasında Raj Kapoor'un bazı filmlerini de izlemiştim. Nedense siyah beyaz Hint filmlerine dair bir sempatim oluşmuştu. Ancak sonrasında bunu alışkanlığa çeviremedim. Sürdüremedim. Ta ki One Better Day ile tanışana kadar. Onun sayesinde daha güncel filmler de izledim ;) Ancak Türkiye'de başlayan Hint dizisi furyasıyla her şeyden ve hayattan soğudum. :/ Yine de BCP Temmuz ayı için bu konuyu görünce bu filmi yazmak istedim ve sırf bu yüzden tekrar izledim. :p 


Film Adı: Awaara - Avare 
Süre: 193 dk
Yönetmen: Raj Kapoor 
Senaryo: V. P. Sathe, Khwaja Ahmad Abbas
Yapım Yılı ve Ülke: 1951 - Hindistan
Not: Türkiye'de yayınlanırken yapılan dublaj sırasında karakterlerin isimleri değiştirildiği için ben Türkçe isimleri kullanacağım ve başta filmdeki karakter isimlerini parantez içerisinde vereceğim. 

1951 yapımı, siyah beyaz olan Avare cidden kültleşmiş bir film. Hem de çıktığı dönemden beri bu şekilde. Çok fazla benzerleri yapılmış, hatta günümüzde bile benzer temalar kullanılıyor. Türk sineması da izleyicisi de en başından beri bu filmden epey etkilenmiş. İzlerken Yeşilçam'dan benzer bir sürü film aklınıza gelirken bazen filmlerde ise direkt kendisinden bahsediliyor. En çok bilineni ise Mavi Boncuk filmidir. Orada Münir Özkul, "Gözünü sevdiğimin Avaresi" diye bahsediyordu filmden :) Daha sonra birkaç filmde daha rastladım diye hatırlıyorum. Son olarak filme öyle bir dublaj yapmışız ki anlatılmaz yaşanır. :) İsimleri de Türkçeleştirerek adeta sahiplenmişiz filmi. 

Raci'nin buradaki babasını gerçek babasının canlandırıyor olması :)

Film tek bir cümle üzerine kurulu. Belki o karakter bu lafı etmese, bu film de olmazdı. Zengin bir hakim olan Mithat (Raghunath) eşi bir haydut tarafından kaçırıldığında çevrenin de dolduruşlarıyla karısının kendisini aldattığını düşünüyor ve hamile kadını sokağa atıyor. Ve o meşhur laf ise şu: "Dürüstlerin çocukları dürüst, hırsızların çocukları ise hırsız olur. Çocuklar her zaman ailelerine benzerler." 
Dünyanın en sıkıntılı çıkarımlarından biri olabilir. Ama Hindistan'ın keskin sınıfsal ayrımlara dayanan toplumsal yapısını düşününce anlaşılabilir.  

Gerçekten şüphe çok güçlü bir zehir. İnsanların Mithat'ı doldurması, ona bir haydutun elinden canını zor kurtarmış zavallı karısını cezalandırması için baskı yapmaları, kadıncağızı dışlamaları... Bu konuda cidden uzun uzun konuşulur.


Evden kovulan kadın (Leela), oğlu Raci'yi (Raj) büyütür ancak Raci gariban ve biraz serseri biridir. Özünde iyi de olsa intikam için haydut Kaya (Jagga) tarafından usta bir hırsız olarak yetiştirilir. İlk hırsızlığı açlıktan ekmek çalmaktır ve içeri alındığında ona yemesi için ekmek verdiklerinde gülmeye başlar. Bu ironi çok anlamlıdır ve ekler: "Deli değilim. Nerede bir parça ekmek görsem bir türlü kendimi gülmekten alamıyorum. 12 yıl evvel bu ekmeği çalmadan bulabilseydim, hiç şüphe yok ki birçok sefer burayı ziyaret etmek zorunda kalmayacaktım."

 

Ve o meşhur kısım. Bu klibi arada açıp izlerdim, öyle severim :) 

Ciddi bir müzikal havası var filmin ve şarkılarla yapılan geçişlerde özel dekorlar vs kullanılmış. Stüdyo havası zaten fark ediliyor. En etkileyici cennet-cehennem temasıyla yapılmış olandı. Çok fazla bildiğimiz, bilmediğimiz metafor içeriyordu. 


Bu arada hiç bahsetmedim ama bu bir aşk filmi aynı zamanda. Raci'nin çocukluk aşkı Selma'yı (Rita) yıllar sonra bulması ama onun zengin, kültürlü bir kız olması. Aynı zamanda babası öldüğü için hakim Mithat'ın vesayetinde olması... 


Benim filmle ilgili en çok sevdiğim şey müzikleri ve Raci'nin tatlı bir serseri olmasıydı :p Ama yıllar sonra tekrar izlerken beni rahatsız eden davranışları olduğunu da fark ettim. Bazen aniden parlayıp fevri davranışlar sergilemesi ve bunlardan birinde Selma'yı dövmesi??? Ve Selma'nın af dilemesi??? Ki bence Selma bu hikayedeki en masum karakterdi. 

Yazımı Raj Kapoor'un başka bir filminden yağmurda aşk ve dans içeren mini bir kliple bitiriyorum :p  
BURADAN izleyebilirsiniz.

Sevgiler :*

 

Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

7 Eylül 2021 Salı

BLOGLARI CANLANDIRMA PROJESİ HAZİRAN AYI RAPORU

Merhaba, 
Blogları Canlandırma Projesi Haziran ayı konumuz "Hukuk, Mahkeme ve Adalet" idi. 


1- Film Yabancı Dizi Anime ve Kitap - De Twaalf- The Twelve (2019-2020) (Dizi)

2- Delidumrul - Inch'Allah (Film)

3- Okurix - Adalet / The Equalizer 1-2 (Film) - Adalet Yolunda / A Violent Prosecutor (Film)

4- Şemsiyenin Altındaki Kız - Akela - Hyena (Dizi)

5- Bez Cadıları - Vincenzo (Dizi)

6- Buffiy - Defendant (Dizi)

7- Hayalci - While You Were Sleeping (Dizi) -  Suspicious Partner (Dizi) - Vincenzo (Dizi)

8- Deeptone - Başbelası (Dizi) - The Judge / Yargıç(Film) - The Insult / Hakaret(Film)

9- Kitap Dünyası - Yeşil Yol (Film)

10- Sayfadan Sayfaya - Catch Me If You Can (Film)

11- Kavanozdaki Beyin - Vincenzo(Dizi) , Prison Playbook(Dizi)

12- Benherneysemo - Bisiklet Hırsızları (Film Yorumu)

 

Temmuz ayı teması ise Hindistan. Geniş bir konu bizi bekliyor yine. 

Görüşmek dileğiyle. <3



Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

Bisiklet Hırsızları - FİLM YORUMU (BCP HAZİRAN)


Merhabalar,
Bir süredir gönlümce blog yazmayınca uzun bir "Blog'a yazılacaklar" listem oluştu. Bugün bahsedeceğim filmi 31 Mayıs'ta izlemişim. BCP Haziran'ın "Hukuk, Mahkeme, Adalet" konusuna uygun olduğunu görünce bahsetmek istedim. 



Film: Bisiklet Hırsızları / Ladri di Biciclette 
Süre: 1 saat 29 dakika
Yönetmen: Vittoria De Sica
Senarist: Cesare Zavattini, Oreste Biancoli
Oyuncular: Lamberto Maggiorani, Enzo Staiola, Lianella Carell 

Bu filmi ben bir hocamın tavsiyesiyle izledim denebilir. Önerirken bahsettiği şey şunlardı: Bu filme kadar setlerde, profesyonel oyuncular tarafından çekilen filmler bir nevi mükemmeliyetçi bakış açısının birer ürünü imişler. Ancak bu süreçte İtalya ciddi bir ekonomik sıkıntıdan geçiyormuş ve işsizlik de büyük bir sorunmuş. Sinema ise bunlara karşı bir nevi kör ve sağırmış. Sonrasında ise realist bir akımla set dışında, hayatın içinde ve amatör oyuncularla Bisiklet Hırsızları çekilmiş. Aslında sinemanın da bir işlevi olan insan ve hayatına ayna tutma işini gerçekleştirmiş. Filmi önemli kılan şeylerden biri bu. İtalyan Yeni Gerçekçilik akımının... diye başlayan buna benzer bilgileri internette kolayca bulabilirsiniz aslında. O yüzden bu kısma daha fazla değinmeyeceğim. 


Film işsiz ve zor durumda olan Antonio'nun iş bulmasıyla başlıyor. Uzun süredir işsiz olan Antonio nihayet iş bulduğuna çok sevinir ancak işin şartı bir bisiklete sahip olmasıdır. Bunun derdine düşmüşken eşinin evdeki çarşafları satmasıyla rehinciden bisikleti alırlar. İşinin daha ilk gününde bisikleti çalınan Antonio'nun adaletle imtihanı da başlar. Polislerin ilgilenmemesi, bisiklete iş için ihtiyacı olması vs. derken Antonio bisikletini kendi aramaya başlar. Adaletin olmadığı veya adalete güvenin olmadığı yerde maalesef insanların kendi adaletlerini araması kaçınılmaz oluyor. Bu da ciddi toplumsal sorunlara neden oluyor. 


Ufak bir parantez açıp Bruno'dan bahsetmezsem cidden haksızlık olur. Bruno, Antonio'nun 9-10 yaşlarındaki oğlu. Sürekli işçi tulumu içinde gezen Bruno'ya film boyunca küçük usta diye seslenmiş olabilirim.^^ (Film izlerken bazen çok üzüldüğümde ya da sıkıldığımda kendime minik eğlenceler çıkarmaya çalışıyorum.) Film bu işsizlik ve adalet arayışı içerisinde baba-oğul ilişkisini de bir açıdan bize gösteriyor. Etkilenmemek mümkün değil bu ilişkinin ilerleyişinden. 


Unutmadan Bruno'yu gördüğümde aklımda şu karikatür canlanıverdi. :)  


Çocuk işçiliği ve çocukluk kavramıyla ilgili minik birkaç söz edemeden geçemeyeceğim. Günümüzdeki şekliyle çocukluk kavramı aslında oldukça yeni. Daha önceleri çocukluk kavramı ele alınan, üstüne düşünülen bir şey değil. Genelde çocuklar daha aptal, küçük yetişkinler olarak görülüyor ve daha uzun sürelerle, daha az ücretlerle kolayca sömürülerek çalıştırılabiliyorlardı. Çocukluğun zamanla ayrı bir kavram olarak değerlendirilmesi ve son yüzyılla da kendilerine ait haklara sahip olmaları mümkün olmuş. Bu konuya dair epey makaleye ulaşabilirsiniz. Araştırmaya değer bir konu. 

Antonio ve Bruno'yu oynayan oyuncular amatör oldukları halde mükemmel bir oyunculuk sergilemişler. Size o çaresizliği abartı olmadan, çok sade ama etkileyici bir şekilde hissettirmeyi başarıyorlar. Daha en başından beni yakaladı hikaye. Sanki hayattan ufak bir kesit alınmış kadar doğal ve sade. 

Adalet hepimize lazım, mücadeleye devam... 

Sevgiler :*




Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

1 Eylül 2021 Çarşamba

BLOGLARI CANLANDIRMA PROJESİ MAYIS AYI RAPORU




 Merhabalar, 
Blogları Canlandırma Projesinde Mayıs ayında "Aşk ve Sevgi" konusunu ele aldık.



Mayıs ayında paylaşılan yazılarımız ise şöyle:

,
1- Film Yabancı Dizi Anime ve Kitap - Mutfakta Aşk Kokusu Var (Kitap)
2- Fighting Blog - Sevda Uğruna (Kitap)
4- Şemsiyenin altındaki Kız - Akela - Senden Önce Ben (Film) 
5- Deeptone - Düş Kefeni (Kitap) 
6- Kavanozdaki Beyin - Sessizgemi - Sıcak Kalpler (Film) - Aşkın Çekimi (Film) 
7- Beş Senede Devrialem - Kısa Filmler
9- Kendi Dünyasında - Aynı Yıldızın Altında (Kitap) 
10- Vintage İnci - Venedik Üzerine Bir Deneme (Kitap) - Summertime (Film) 
11- Buffiy -  Familiar Wife (Dizi) 
12- Tefrika - Shah Rukh Khan Filmleri
13- Kitap Dünyası - Sil Baştan (Film)
16- Benherneysemo - Kendine Yalan Söyleme - Jane Feather (Blackwater Brides #1) Kitap Yorumu  
17- Şule Uzundere - Beş Aşk Filmi Yorumladım 

Haziran ayı konumuz ise Hukuk, Mahkeme ve Adalet. Son zamanlarda en çok ihtiyaç duyduğumuz şeylerden biri. 

Sevgiler :*



Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

Kendine Yalan Söyleme - Jane Feather (Blackwater Brides #1) [BCP MAYIS]


Adı: Kendine Yalan Söyleme
Yazar: Jane Feather
Orijinal Adı: Rushed to the Altar
Çeviri: Tuğçe Ağca
Yayınevi: Epsilon Yayınları
  Sayfa Sayısı: 392
Basım: Temmuz 2013
Seri: Blackwater Brides #1

Blackwater Serisi
#1 Kendine Yalan Söyleme / Rushed to the Altar - Jasper & Clarissa
#2 Evlilik Bahsi / A Wedding Wager - Serena & Sebastian
#3 An Unsuitable Bride - Alexandra & Peregrine


Merhabalar, :)
Bu kitabı yıllar önce yanlış hatırlamıyorsam fuarda sahaftan almıştım. Hemen kontrol ettim 2015'te Tüyap'tan almışım (Yazı için TIKLAYIN). O dönem hakkında gördüğüm tüm yorumlar olumsuz olduğu için okumayı epey ertelemiştim. Daha sonraları birkaç kez başlasam da bir türlü devam edememiştim. Kışın ıhlamur eşliğinde son kez başlamışım. Son zamanlarda bu tarz yarım kitaplarımı tamamladığım için BCP Mayıs ayına bu kitabı seçtim ve nihayet bitirdim. :p Mutluyum, gururluyum.

Kitabın konusundan bahsedeyim hemen. Clarissa Astley ailesini kaybettikten sonra kendisinin ve 10 yaşındaki kardeşi Francis'in velayeti amcaları Luke'a kalmıştır. Kötü biri olan amcanın tek niyeti Francis'ten kurtulmak ve abisinin mirasını ele geçirmektedir. Taşrada yaşayan Clarissa'nın yanından Francis'i alıp Londra'ya götüren amca çocuğu birinin yanına vermiş, şüphe çekmeyecek yollarla ölümünü sağlamaya çalışmaktadır. 

Clarissa ise kardeşini bu sondan kurtarmak için genç bir kız olarak tek başına Londra'ya gelmek üzere yola koyulur. Clarissa yolculuğunu yapadursun biz bir de diğer karakterimizi tanıyalım.

Seriye de adını veren Blackwater kontu Jasper Sullivan. Jasper ve ikiz olan kardeşleri Sebastian ve Peregrine'nin amcaları ölüm döşeğindedir. Çok hovarda ve günah dolu bir hayat süren bu amca bir yandan bu maceralarını bir pedere anlatarak günah çıkarmakta, diğer yandan ise mirasını alabilmeleri için yeğenlerine evlilik şartı koşmaktadır. 

Buraya kadar kitabın gerçekten çok güzel bir konusu var. Pek çok seride rastlayabileceğimiz miras veya başka getiriler için evliliğin şart koşulması ve buna uygun bir aday bulunması temalı kitaplar özgün yazıldığında gerçekten çok eğlenceli oluyor. Bu kitap da güzel başlamıştı. 

Ancak tam bu kısımdan sonra ütopik diyebileceğimiz tuhaf olaylar cereyan etmeye başladı. Clarissa, Londra'ya geldikten sonra kalacak hiçbir yer yokmuş gibi bir randevu evinde oda kiraladı. Soylu bir genç kız olarak bu seçimi gerçekten büyük bir skandal aslında ama enteresan bir şekilde evdeki hiç kimseden de ters bir hareket görmedi. Otelden konforlu bir hayat sürdü. Oda servisi ise kusursuz işliyordu. O kısma ilerleyen kısımlarda tekrar geleceğim.

Jasper'ın amcasının şartı ise sadece yeğenlerinin evliliği değildi. Günahkar bir adam olarak yeğenlerinden düşmüş(!) bir kadınla evlenmelerini istiyorlardı. Yeğenlerinin buldukları kadınları kurtarıp birer erdemli hanımefendi olarak cemiyete kazandırmaları gerekiyordu. Jasper, yeri geldiğinde metresleri olan bir adam olsa da halihazırda elinin altındaki kişilerden çok sıfırdan hiç tanımadığı birini bulmaya çalışıyor. VE BUNUN İÇİN SOKAKTA GEZİYOR? Kısmetin bir anda gelip koluna düşmesini bekliyor bir nevi. Ve o kadar enteresan ki KISMET DE DÜŞÜYOR KOLUNA. 

Jasper, kendisine çarpan Clarissa'nın alnında "plana uygundur" yazısı görmüş gibi peşine düşüyor ve o an amcasını gördüğü için telaş içinde olan Clarissa'nın hızla randevu evine girdiğini görünce de "plana uygundur" yazısı mühürlenmiş, tasdiklenmiş oluyor. 

Clarissa'nın amcasına yakalanmadan kardeşini kurtarmak için bir dayanağa, Jasper'ın ise günahkâr amcasının mirasını alabilmek için kendisiyle evlenecek böyle birine ihtiyacı vardır. İki tarafın da kaderini amcaları çizmektedir kısaca. 


Kitapta Jasper'ın amcasını şu şekilde özetliyor bize: 

“Vikont Bradley’in fevri, yaşlı bir adam oluşu konusunda seni uyarmalıyım. Ama gençliğinde hovardaymış. Daha doğrusu, biraz daha ileri yaşlarında. Ve hâlâ kadınların zarafeti hakkında zevkli bir göze sahiptir. Senden ciddi anlamda bir utanmazlık bekleyecektir. Onun masumiyete hiç zamanı olmamıştır. Rol kes, o da olmazsa… her neyse sakın ihmal etme. Biraz müstehcen ve oynak, olabildiğin ve bildiğin kadar baştan çıkarıcı ol. Cazibeni göster. Bir bakışta neden benim seni cazip bulduğumu anlayacaktır. Bazı söylemlerini, rahatsız edecek kadar net bulabilirsin. O, farklı bir çağdan geliyor; erkeklerin söylemek istediklerini kibarlaşmadan söyledikleri bir çağdan. Eğer buna ayak uydurabilirsen, senden memnun kalacaktır.”


Sonrasında olaylar öyle bir gelişiyor ki Clarissa, kırk yıldır bu evde çalışıyormuş gibi bir anda olayların içinde buluyor kendini.
Ve olaylar bir kurgudan bile beklenmeyecek olağandışılıkta ilerliyor...

Peki, sen bu kitabı nasıl buldun diye sorarsanız; öncelikle ben bu kitaba çok düşük beklentilerle başladım. O yüzden kitabı evet çok beğenmedim ama nefret de etmedim kitaptan. Bunda uzun zamandır bu türde bir kitap okumadığım için biraz tarihi aşk romanı özlemi çekmemin de payı olabilir. 

Bu türü çok az okumuş ya da hiç okumamış biri belki daha çok beğenir ama çok daha kaliteli tarihi aşk romanı okumuş insanlar için maalesef epey vasat kalıyor. 

Kitapta hoşuma giden şeylerden biri rahatsız edici seviyede de olsa gerçekçi anlatımdı. Kıyafetler, yemekler, olaylar... Jasper'ın acılı ve baharatlı böbrek yediği kahvaltısından, Clarissa'nın hovarda amcaya kendisini bir f*hişe olarak tanıtabilmek için kıyafetinde uygulanan detaylara kadar. Bunlar kitapla ilgili en çok hoşuma giden şeydi sanırım. 

Ve kitabın en en en mide bulandırıcı ve can sıkıcı kısmına geliyorum. Randevu evi çalışanı zannedilen ama aslında tecrübesiz olan Clarissa'nın Jasper'dan bunu saklamak için bir araçla... Ve bu aracı bir nevi oda servisi gibi orada çalışan diğer kadınların getirmiş olması? Gerçekten kitaba dair okuma isteğini en çok öldüren kısım buydu. 

“Jasper, ondan vermeye hazır hissettiğinden daha fazlasını istemişti ve sonunda Clarissa, Jasper’dan vazgeçmişti.”


Bu arada artık son sayfalardayken ve düğümler çözülürken başıma yine bir şey geldi. Arkadaş ne kitapmış, dediğinizi duyar gibiyim. 350 sayfadan fazla kitaba tahammül et, olayların en çok tırmandığı yerde basım hatası olsun ve iki sayfa boş olsun. Sabah kahvaltısında ev halkına tatsız dakikalar yaşatmış olabilirim. :p 

Neyse, deyip kaderime razı olduktan sonra iki sayfa daha okudum ve yine arkasından gelen iki sayfa boştu. Bakın bu bir dramdır. Bu kadar emekten ve çabadan sonra bunu hak etmediğimi düşünüyorum. O yüzden, elinde bu kitap olan ve beni buraya kadar okumuş olan saygıdeğer insanlardan bana mümkünse instagramdan (@benherneysemo) bu kitabın 354 - 355- 358- 359. sayfalarını atmalarını rica ediyorum.

Kitabın söylemeden geçemeyeceğim etkisiz bir sonu vardı. Olaylar güzel tırmandı ama sonrasında tepe noktayı göremedik gibi geldi bana. Belki farklı düşünen olabilir. 

İyi veya kötü bu kitapla olan maceramız bu şekilde sona erdi. 
Buraya kadar tahammül edebilmiş olanlara sevgiler :* 



Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

31 Temmuz 2021 Cumartesi

Blogları Canlandırma Projesi Nisan Ayı Raporu




 Merhabalar, 
Blogları Canlandırma Projesinde Nisan ayında Aile, Çocuk ve Dostluk konusunu ele aldık.



 Nisan ayında paylaşılan yazılarımız ise şöyle:

,


3- Film Yabancı Dizi Anime ve Kitap - Harika Çocuk Kitap Yorumu



6- Şemsiyenin Altındaki Kız - This Is Us Film Yorumu


8- Sade Soda - Momo Kitap yorumu 


10- Duygu'nun Mekanı - Animeler 
13- Gülben Çapkın - Şeker Portakalı Kitap yorumu






19 - Beş Senede Devri Alem - Ustad Hotel Kitap yorumu 

20 - Şule Uzundere - Kumral Ada Mavi Tuna Kitap Yorumu

21- Benherneysemo - Japon Animasyon Filmleri #1


Mayıs ayı konumuz ise Aşk ve Sevgi. Çok daha genel bir başlık. O yüzden epey geniş bir yelpazede, çok çeşitli yazılar çıkacağını düşünüyorum. 

Sevgiler :*



Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

Başlayınca Bırakılamıyor: Japon Animasyon Filmleri #1 (BCP NİSAN)


Merhaba, 
Blogları Canlandırma Projesi Nisan ayı için konumuz: Aile, Çocuk ve Dostluk idi. Aslında niyetim epeydir bahsetmek istediğim çocukluk kitaplarımla ilgili bir yazı yazmaktı ya da yine çocukluk filmlerimle ilgili. Ama bir anda onları yazmak içimden gelmedi ve yine yazmak istediğim Japon animasyon filmlerinden bahsetmek istedim. 

Ben bu filmlerden bahsetmekten nedense kaçınıyordum. Sanki dünya üzerinde bu filmleri izlememiş kimse kalmamış da ben bu kadar zaman sonra bunlardan bahsederek saçma bir şey yapıyormuşum gibi geliyordu. Son Kore dizileri yazımda (Buradan TIKTIK) fark ettim ki aslında öyle olmuyormuş. Hem bu durum hem de blogumun ilk zamanlarını düşündüğümde o zamanki filtresizliğim bu hissi çok şükür benden aldı götürdü. Blog adımı seçerken düşündüğüm de buydu, bende ne varsa blogda da o olacak. İşte böyle.

Minik bir itirafla başlayacağım. Ben animasyon filmlerini pek sevmiyorum. Popüler çoğu animasyon filmini de izlememişimdir. Ama animeleri ve uzak doğu yapımı animasyon filmlerini ayrı tutuyor ve gerçekten seviyorum. 

Japon animasyonlarına ilgiliyseniz Studio Ghibli'yi biliyorsunuzdur. Çizim tarzları ve verdikleri mesajları genel olarak seviyorum. Favorilerim de çoğunlukla bu animasyon film stüdyosundan çıkıyor. Burada bahsedeceğim dört animasyondan üçü bu şirkete ait.
Verdiği mesajlar dışında bu şirkete ait animasyonlarla ilgili sevdiğim şeylerden biri de kadın karakterlerin ön planda olması, mücadele eden taraf olması ve yansıtılma şekilleri. Gerçekten çok hoşuma gidiyor. 


1- Senin Adın / Your Name (Kimi No Na Wa - 2016)
İçlerinde Studio Ghibli'ye ait olmayan,şirket olarak CoMix Wave Films olarak geçen ve en güncel olan animasyon bu. Bu animasyonu ilk olarak abimle izlemiş ve bayılmıştım. O izlemişti ve benim de kesinlikle izlemem gerektiğini düşünmüş ki bana da izletmişti. Paralel evrenler ve zaman yolculuğu aşığıyım. Bu animasyonda bunlardan olmasa da portallardan ve paralel hayatlardan söz edilebilir. 


Uzak Doğu kültüründe ruh eşleri ve kaderleri birbirine bağlı olan kişilerin serçe parmaklarındaki kırmızı iplerle birbirine bağlı oldukları düşünülür. Bir kasabada yaşayan yaşayan Mitsuha ve Tokyo'nun merkezinde yaşayan Taki de bir nevi bu şekilde birbirlerine bağlılar. Birbirlerinin hayatlarına şahit oluyor ve yaşamak istedikleri hayatları bir nevi birbirlerinin yaşamında buluyorlar. Bilirsiniz insan elinde olmayanı ister genelde. Temelde baktığınızda zaman&mekan ögeleri üzerinden bu kişilerin aşkı konu alınıyor. Ama bu tarz animasyonlarda olduğu gibi derinde çok güzel mesajlar vardı.
Ben en çok neyini beğendim diye sorarsanız eğer ben en yüzeysel kısma gidiyorum: GÖRSELLERİNİ! İzlediğim görseli en iyi animasyondu. Durdura durdura, arka plandaki detaylarını inceleye inceleye izledim. Kasabanın çizimi, gökyüzü çizimi, arka plan çizimleri muhteşemdi. Abimin 2. izleyişi olmasa bana daha çok sinir olurdu sanırım :) Ve sırf grafikleri için bile izlenebilecek bir film. Ve ben 2. kez sırf bu yüzden izlemeyi düşünüyorum. Animasyon pek sevmeyen kişilerin bile izlediğine çok pişman olacağını sanmıyorum. Tabii hâlâ izlemeyen varsa:p


Laf aramızda uzunca bir süre de bu resmi telefon duvar kağıdım olarak kullandım. ^^  


2- Ruhların Kaçışı / Sprited Away (Sen to Chihiro no Kamikakushi - 2001)

Bu Studio Ghibli'nin filmlerinden ve en çok bilinenlerden biri. Benim de favorilerimden. 
Küçük Chihiro anne ve babasıyla yeni evlerine gittikleri yolda başka bir yere geçiş yaparlar. Chihiro oradaki yemekleri yiyerek domuza dönüşen ailesini kurtarmaya çalışırken kendini ruhların geldiği bir hamamda çalışırken bulur. Bu sırada kendine bazı dostlar ve düşmanlar da edinir. 


Daha izlemeden önce yukarıdaki gibi kullanmayı sevdiğim bazı resimler vardı elimde :) Burda Chihiro'nun karakteri ve mücadeleci olmasının yanı sıra Yüzsüz'le olan arkadaşlığına bayılmıştım. Ruhlar diyarında kendini kaybetmemek için ismini unutmaması gereken Chihiro'ya yardım eden bir de Haku'muz var. 


Hamama gelen ruhlar, hamamın mimarisi vs gibi şeyler Japon kültürüyle iç içe. Bu da çok hoşuma gitti. ^^ Ayrıca bu yazının #2 numaralısını yazdığımda bahsedeceğim Komşum Totoro'daki is perilerini de görmek beni çok mutlu etti, onları çok seviyorum.

Japon kültür ve inanç sistemiyle ilgili çok fazla derin anlam içeren, çok güzel bir animasyondu kısaca. 


3- Prenses Mononoke - (Mononoke-Hime - 1997)

Sıradan bir genç olan Ashitaka, bir kızı kurtarmaya çalışırken ormandan gelen bir canlıya bulaşmış kötülük tarafından lanetlenir. Bu lanet siyah damarlar gibi vücuduna yayılmaktadır. Onu tamamen ele geçirmeden bir çare bulması gerekir. Çare ise Ormanın Ruhu'dur. Kurtlar tarafından büyütülmüş Mononoke'nin yardımıyla bu yolculuğa çıkar. Ancak yolculuğun kendinin zor olması bir yana, vardığı noktada ulaştığı kasabanın insanları komşularıyla birbirine düşürülmüştür. Bunu yapanların niyeti bu kargaşada kullanılabilir olanları kullanarak Ormanın Ruhu'nun başını almaktır.


Bu çok etkileyici bir animasyondu. Hani derler ya savaşta kazanan taraf olmaz diye. O mücadele, yaşananlar; o kaostan beslenenler, faydalanmak için puslu havayı kendileri yaratanlar. Günümüze de tam uyacak çok güzel mesajları vardı. Ormanın ve orman canlılarının çizimini gerçekten çok beğendim.


Orman yangınları, iklim krizi, doğaya ve hayvanlara verilen zararlarla ilgili can yakıcı haberler aldığımız şu günlerde bu animasyonun anlamı da daha net oluyor.


Son olarak favorim ise ormanda sürekli size eşlik eden minik orman ruhlarıydı. Böyle detaylara bayılıyorum. Çok sevimliydiler T_T


4- Küçük Cadı Kiki / Kiki's Delivery Service (Majo no Takkyubin - 1989)

Cadılarla ilgili yapımlara cidden zaafım var. Animasyon çizimlerini de ayrı severim. Kiki'nin evreninde cadılar belli bir yaşa (13) geldiklerinden ailelerinden uzakta bir yıl geçiriyorlar. Bu bir nevi kendilerini kanıtlamaları, olgunlaşmaları için bir sınav gibi. 
Dünyaya açılmak için çok heyecanlı olan Kiki de süpürgesine atlayıp kara kedisi Jiji'yi alarak yola çıkıyor.


Bir sahil kasabasına gelen Kiki, artık ailesinin kanatlarının altından çıkmış ve kendi hayatını kurması gereken bir birey haline geliveriyor. Hikaye bu yönden gerçekten çok iç ısıtıcı ve sevimli. 


Kedisi Jiji ise çok ama çok tatlı. Kara kedileri gerçekten çok seviyorum.:3


Alt metinde ise insanın konfor alanından çıkıp kendini bulmasının zorlukları ve bunun sonuçlarındaki kazanımlarla ilgili çok güzel mesajlar içeriyordu. Basit görünen ama öyle olmayan çok eğlenceli bir filmdi. 


Kiki dendi mi sosyal medyada en çok karşınıza çıkacak replik de budur bu arada. :)

***********
Şimdilik bahsedeceğim animasyonlar bu kadar. Devamından 2 numaralı yazıda bahsedeceğim. 

Aile, Çocuk ve Dostluk temasında bu animasyonları seçme nedenimse animasyonlar genelde çocuk işi görülseler de ailecek izlemeye oldukça müsait, her yaşa hitap eden yapımlar olmasıydı.

Şimdilik bu kadar.
Sevgiler :*


Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »