30 Kasım 2019 Cumartesi

Cebimde Katlı Duran İntihar Mektupları, Comic Sans'la Yazılmış Ciddiye Almamalı (BŞAY #4)

Merhaba,
Taslaklarımın tozunu almak demişken... 2 sene öncesinden bir taslağa çeviriyoruz kameralarımızı. 
Yıl 2017. Yazma ve okuma merakım aşikar. Dolma kalemleri ayrı seviyorum. Dolma kalemime mürekkep almayı düşünüyordum.Ve Youtube'da bu tarz bazı videolar da izliyordum. O zamanlar denk geldim aşağıdaki videoya:




Mürekkeplerle ilgili videoyu izlerken aklım sürekli arka plandaki şarkıya takılıyordu. Daha önce duymadığım ama nahif tarzıyla kulağımı sarıp sarmalıyordu sanki. Kimin söylediği aklıma takıldı. Sonra bir açıklama gördüm diye hatırlıyorum. Meğer kırtasiye videosunu çeken Serhat Albamya'nın kendi şarkısıymış bu. Kanalı biraz gezindikten sonra şarkının videosuna da ulaştım. Çizimli videosu bile bulunuyordu. Serhat Bey hem çizim hem müzikle yakından ilgili. Kanalda başka parçaları da vardı. Playlist yapıp epey dinledim.



Parça ise bu.Yukarıda belirttiğim gibi nahif bir müzik ve ses. Samimi ve şirin bir isyan şeklindeki sözleri çok hoşuma gitti. Çevremde de epey kişiye dinlettim.
Ve bu parçayla ilgili bir yazı yazmayı o zaman kafaya koymuştum. Ara ara hoşuma giden parçaları paylaşıyorum. Artık yazıyı yazmalıyım dediğim dönemde ise kanalda parçayı bulamadım. Çok üzüldüm. Telefonumda bulunduğuna tekrar memnun oldum bir yandan...

Parçalarda kullanılan kapak fotoğraflarında çizimlerini kullanması ayrı hoşuma gidiyor. Çizimlerinde de kelimelere tam dökemediğim şarkılarındaki gibi bir nahiflik seziyorum. Bence güzel bir tarz. Bu parçalara özel çizim kapak fotoğrafı kullanma işini yine sevdiğim bir kanal olan Anatolian Rock Revival Project 'te de görüyorum. Çok hoşuma gidiyor bu durum.

Kısacası içimi çocuksu, saf bir sitemle dolduran bir parça. ^_^
Bunu daha iyi görebileceğiniz sözlerini de paylaşıyorum: 

Elimde bir sulu tabanca, bir kaç haftaya ölürüm anca
Eğer şimdiden başlarsam, tam kalbime sıkmaya.
Cebimde katlı duran intihar mektupları
Comic sansla yazılmış ciddiye almamalı

Bir kızla tanışmıştım, sevdim sevildim sandım
Derken, içi buz dolu bir küvette uyandım.
Hiç karşılık bulmadı S.O.S. mesajlarım
Spamlere mi gidiyor ettiğim dualarım?

Mutluluğu bu dünyada aramam hataydı baştan,
bana ayrılan sürenin sonuna geldim kaçayım yavaştan.

İçimdeki pişmanlıklar ah kaç defter doldurur?
Bir başlasam anlatmaya buradan köye yol olur.
Cebimde var bir nokta, hazırım kullanmaya
Veda vakti geldiğinde bu hüzünlü şarkıya.

söz - müzik - çizim : Serhat Albamya

Ben bu yazıyı yazarken kanalda bir parça daha paylaşıldı. :)
İki sene sonra da olsa bunu paylaşabildiğim için mutluyum.
Sevgiler.


Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

20 Kasım 2019 Çarşamba

Eskiden Kitapları Yarım Bırakmazdım...


Merhabalar,
Eskiden asla kitap yarım bırakamayan biriydim. Seri belki ama kitap asla... 
Bunun altında yatan sebebi tam olarak bilemiyorum. Önceden bu kadar geniş bir kütüphanemiz yoktu, sevdiğimiz kitaplara ulaşmak daha zordu ve sevdiğimiz kitapları tekrar tekrar okurduk. Belki sebep buydu, belki de karakterlerin kitapta kaldığım yerde öylece donup kaldığı hissiydi. :) Onları da onları bekleyen sona ulaştırmak gerekiyordu. Bir okurun karakterlere karşı son görevi bir nevi... 

Elde bir sürü okunacak kitap birikince, okumak için eskisinden daha kısıtlı bir zamana sahip olunca ve eldeki fiziksel kitapları koyacak mekan daralınca eleme yapmak şart oldu. Çünkü bunların yanı sıra okumak istenen kitapları bu kalabalıkta bulamama durumu vardı. Seçeneğin çok olması seçme ve karar davranışını olumsuz etkiliyor, bu ortaya konmuş bilimsel bir durum. Bundan da hoşlanmıyordum. 

Okuduğum, tekrar okumayacağım, sevmediğim kitaplarımın kütüphanemde yük olması bana çok anlamsız gelmeye başladı. Binlerce kitap... Ama bana huzur, mutluluk vermiyorlar. Onlara verilen bakım, temizlik artı bir vakit kaybı. 


Bir dönem okuyacak kitap bulmakta ciddi zorluk yaşadığımdan olsa gerek, eskiden çocukça bir kitap açlığı çekerdim. Sanırım biraz büyüdüm. Ve kitaplığımda gördüğümde bana mutluluk veren, arada karıştırmayı sevdiğim az ve öz kitap olmasını istiyorum. 

Hal böyle olunca okurken bana hiç hitap etmeyen kitapları kendime işkence ederek okumaya çalışmaktan vazgeçtim. Bana mutluluk vermeyen kitaplar başkasına mutluluk verecekse 'Ya benimsin, ya kara toprağın' manyaklığıyla onları evde hapsetmenin bir anlamı yoktu. Ben de başkalarını mutlu edeceklere yere yani kütüphaneye bağışlıyorum onları.

Onlar mutlu, ben mutlu. :) Üzerimden öyle bir yük kalktı ki bu şekilde.
Fark etmeden kendimize ne kadar yükleniyoruz bazen. Tabi bu bilinç biraz da zamanla geliyor. Bu bir giriş yazısı olsun. Yarım bıraktığım bazı kitaplarla ilgili ufak notlar almıştım. Bir sonraki yazıda biraz da onlardan bahsedeyim. 

Son olarak; bazen özgür bırakmak, özgür kalmaktır... 
Sevgiler ^^


Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

15 Kasım 2019 Cuma

Kütüphaneci - Logan Belle ve Yarım Bırakılan Kitap: Kütüphaneci - Judith Kuckart




Kitap Adı: Kütüphaneci
Yazar: Logan Belle
Çevirmen: Beril Tüccarbaşıoğlu Uğur
Yayınevi: Artemis Yayınları
Orijinal Adı: The Librarian
Basım: Mart 2013
Sayfa Sayısı:325

"Regina kendini bildi bileli içinde taşığı o hissi düşündü: Korku. Doğru şeyi yapmazsa olacaklardan duyduğu korku. Oyunu güvenli oynamazsa. Ve sonra başka bir korkuya kapıldı. Bunu özellikle son zamanlarda sıkça hissediyordu. Hayat onun yanından akıp geçiyordu. O hep dışarıdan bakan oluyordu."

Geçtiğimiz yıllarda okuduğum bir kitabın geç yorumuyla geldim. Bilgisayarımın klavyesinin bozuk olması, taşınma ve yerleşme telaşı, iş durumu derken blogdan epey uzak kaldığımın farkındayım. Ve hiçbir sosyal medya hesabını burası kadar benimseyemiyorum. 
O yüzden söz verip baskı altında kalmadan dilediğimce yazmaya aynı şekilde devam edeceğim. 
Arada taslaklarımın tozunu alıp fî tarihinden kalma yazılar paylaşabilirim, anlayışınıza sığınıyorum :p 
Sararmış çeyiz sandığından mı çıkardın bunları, miras mı kaldı gibi incitici şeyler söylemeyeceğinizi umuyorum. :) Gereksiz kamu spotundan sonra yorumuma geçebilirim. 
(Not: Yukarıdaki girişi taslaktaki bu yazıyı düzenlemeye karar vermişken yazmıştım. İki seneye yakın bir zaman olmuş. :p )


Kütüphaneci kitabı kötü bir tesadüfe uğramış kitaplardan biri. 
Aynı dönemde (2013) hem Artemis Yayınları hem Epsilon, Kütüphaneci adında bir kitap çıkarmıştı. Talihsiz bir olay bu, hem kitap açısından hem yayın evleri açısından.

Ben de bu yazıda sonuna kadar okumuş olduğum için ağırlık Artemis'te olmak üzere bu iki Kütüphaneci kitabından bahsedeceğim. Hayır, Kütüphaneciler haftasına özel bir yazı falan değil. :)



Öncelikle kısaca Epsilon'dan çıkan Kütüphaneci - Judith Kuckart'tan bahsedeyim. Kitabı yarım bırakmış olduğum için epey kısa olacak zaten. :p
Yazarı sanırım 2016'da Tüyap'a davet edilmiş, adından söz ettiren Alman bir yazarmış. Benim pek bilgi sahibi olduğum bir yazar değil. Maalesef, kendisi konusunda cahilim. İki kitap arka arkaya çıkınca karşılaştırılabilir diye almıştım merak ederek. Seneler oluyor. 
Kitapları da arka arkaya okumaya karar vermiştim. 


Artemis'in korkunç kapağının yanında Epsilon'un kapağı çok daha hoş. Kesinlikle!
Ben ayrıca kitabın yabancı kapakları olan resimdeki ilk ve üçüncü kapağı da çok beğendim. 

Ne yazık ki Epsilon'dan çıkan kitap -yor diliyle yani şimdiki zamana göre çevrilmişti. Yabancı dilde bu çok sorun olmasa da Türkçe kitaplarda ciddi bir göz tırmalanmasına yol açıyor. Nadir kitaplar hariç ben hiç odaklanamıyorum bu şekilde çevrilmiş kitaplara. 
Ama pes etmedim, adapte olarak okumaya devam ediyordum ki Thomas Mann isimli karakterin zihni beni o kadar çok rahatsız etti ki kitabı yarım bırakmaya karar verdim. Ve ait olduğu yere göndererek bir kütüphaneye bağışladım. Umarım orada mutlu olursun Thomas.

Ve Artemis'ten çıkan Kütüphaneci - Logan Belle 


"Zihin kendine özgü bir yerdedir ve orada bir cenneti cehenneme, bir cehennemi cennete dönüştürebilir." Milton - Paradise Lost

Bu kitap da beklentilerimi karşılamadı maalesef.
Ama en azından bitirebileceğim bir kitaptı. Kısaca konusundan bahsettikten sonra yukarıdaki cümlemin nedenini açıklayacağım.

Regina Finch, baskıcı annesi nedeniyle gözü pek açılmamış masum bir kızdır. Çabaları sonucu annesinden uzaklaşıp New York Halk Kütüphanesi'ne Kütüphaneci olarak girmeyi başarır. Bu en büyük hayallerinden biridir. New York Halk Kütüphanesi de bu tarz kitap ve filmlerde çok fazla kullanılan bir mekan. Ve çok güzel bir yer değil mi gerçekten? 
Yeni hayatına kavuşan Regina dünyanın en saçma yoluyla milyarder Sebastian Barnes ile tanışır. 2. karşılaşmaları ilkinden de felakettir. 
Bir şekilde Sebastian'ın radarına takılan Regina kendisini onun çekimine kapılmış bulur. 

Bu kitabı okurken fark ettiğim ilk şey karakterlere ısınamadığım oldu. Sanki uzaktan baktım onlara. Beni hiçbir şekilde içine çekmedi.  Sebastian'ın Regina'ya kıyafet almak istediği kısımlar beni irrite etti çünkü Sebastian bunu sanki Regina'nın başına kakarak yapıyordu. Oldukça da düşüncesiz bir karakterdi.

Bettie Page ve fotoğraf detayı güzeldi. Ama kitabın tepesinde kocaman Bettie Page Sunar! diye yazılmış olmasına rağmen iş Sebastian'ın Regina'ya Pin-up Kraliçesi Bettie Page'in fotoğraflarını içeren bir kitap hediye etmesinden ve Regina'nın onu rol model olarak görmesinden ibaretti. 

Kısaca etkisiz bir kitaptı.

Üzgünüm ama Regina Finch, bir Regina George değilsin.
Sevgiler. ^^


Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »