30 Ocak 2017 Pazartesi

Hayatta Kalma Rehberi - Hugh McManners (Dokuz Canlı Ol)


Kitap Adı: Dokuz Canlı Ol / Hayatta Kalma Rehberi
Yazar: Hugh McManners
Orjinal Adı: Outdoor Survival Guide
Çeviri: Zeynep Gökay Üstün
Yayınevi: Kaknüs Yayınları
Basım Yılı: 1. Baskı 2009 / 2. Baskı 2014
Sayfa Sayısı: 192





Hayatta Kalma/Survival konulu videolar, belgeseller izlemeyi, kitaplar okumayı gerçekten seviyorum. Her gün ıssız adada, ormanda ya da dağ başında yalnız veya mahsur kaldığımdan değil tabii, ama seviyorum işte. Bu konularda araştırma yapmak, kaynak karıştırmak çok hoşuma gidiyor.

Bu konuda izlediğim belgesellerin birkaçının taslağı çoook  uzun zamandır bekliyor. Kısa zamanda yayınlamayı umuyorum. 

Bu kitabı geçtiğimiz sene okudum. Hatta kitap okuyamamaktan muzdarip olduğum dönemde siparişim gelir gelmez okuduğum, elimden düşürmediğim bir kitap oldu. 


Ben bu tarz kitapların içindekiler bölümlerini ve içeriğini merak ederim. O yüzden içindekiler bölümünü ve iç kısmını resim olarak ekliyorum. İçindekiler kısmı temel başlıklar olarak şu şekilde: 
#1 Doğal Bir Savaşçı Mısınız?
#2 Temel Ekipman
#3 Vahşi Doğada Hayatta Kalmak
#4 Doğada Su Bulmak
#5 Yiyecek Bulmak ve Hazırlamak
#6 Hareket Halinde
Ek Bölümler :Tehditler ve İlk Yardım



Kitabın kuşe kağıda baskı ve renkli görsellerle desteklenmiş olması büyük artı.
Bunun dışında püf noktaları ve pratik bilgilerle donatılmış. 
Bilgiler yüzeysel değil, aşama aşama verilmiş ancak insanı sıkmıyor. 



Kitabın yazarı Emekli İngiliz bir SAS Komando Eğitmeni. 
Ve en temelden başlıyor. Fiziksel kondüsyondan, kıyafet ve ayakkabı seçimine kadar her türlü hazırlık ilk anlatılanlar. 
Çanta hazırlığı da buna dahil. 



Bunlar dışında her türlü iklimde sığınak bulmak, kamp alanı seçmek, bu alanı hazırlamak, düğüm atmak, yemek pişirmek gibi kampçılığa da giriyor. 

Ardından zehirli/yenebilir otlardan zehirli/yenebilir balıklar vs. hakkında da bilgi veriliyor. Tabii bu kısım diğerleri kadar ayrıntılı olamıyor, haliyle. 


Yön bulmak, kapan/tuzak kurmak da içerdiği bilgilere dahil. 
Dili de oldukça sade. 



Bu konulara ilginiz varsa ve sıkılmadan okuyacağınız bir kitap arıyorsanız bu kitabı beğeneceğinizi düşünüyorum.

Ben beğenerek okudum. ^_^
 


Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!
Devamını Oku »

26 Ocak 2017 Perşembe

Arıcının Çırağı (Kraliçenin Ayrıştırılması Üzerine) - Laurie R. King (Mary Russell and Sherlock Holmes #1)


Kitap Adı: Arıcının Çırağı (Kraliçenin Ayrıştırılması Üzerine)
Yazar: Laurie R. King
Orjinal Adı: The Beekeeper's Apprentice (On The Segregation of The Queen)
Çeviri: Müge Atalay Bayyurt
Yayınevi: Portakal Kitap
Tür: Polisiye
Basım Yılı: Ocak 2017
Sayfa Sayısı: 363
Seri: Mary Russell and Sherlock Holmes #1


Seri Sıralaması
#0,5 Mary Russell's War: A Journal of the Great War
#1 Arıcının Çırağı (Kraliçenin Ayrıştırılması Üzerine) The Beekeeper's Apprentice (On The Segregation of The Queen)
#2 A Monstrous Regiment of Women

#3 A Letter of Mary

#4 The Moor
#5 O Jerusalem
#6 Justice Hall
#7 The Game
#8 Locked Rooms
#9 The Language of Bees
#10 The God of The Hive
#10,5 Beekeeping For Beginners
#11 Pirate King
#12 Garment of Shadows
#12,5 Mrs. Hudson's Case
#13 Dreaming Spies
#13,5 The Marriage of Mary Russell
#14 The Murder of Mary Russell


Ek Kitaplar
Mary's Christmas
Mary Russell's War: And Other Stories of Suspense
Mary Russell Companion


Kendimizinki dışında sahici bir zekânın belirtisini keşfetmek; Robinson Crusoe'nun, adasının kumlarında bir insan ayağının izini gördüğünde hissettiklerine benzer bir hisse kapılmamızı sağlıyor. 

Nihayet Okuyan Kızlar Kulübü'nde bir Sherlock Holmes macerasını konuk ediyoruz. Ne kadar mutlu olduğumu varın siz düşünün. ^_^
Dün Her Bakış Açısından Yeni Bir Sherlock Holmes isimli bir yazı yayınladım. Farklı yazarlar tarafından yazılan her  Sherlock Holmes hikayesinde yepyeni bir Sherlock Holmes tanıdığımızdan ve Watson'ın genelde yazarın kalemine kurban gittiğinden bahsettiğim yazımı okumak için TIKTIK!

***

Bu kitaba gelirsek; Sherlock Holmes artık emeklidir ve emeklilik günlerini taşrada arılarla ilgilenerek geçirmektedir. 15 yaşındaki Mary Russell ile tanışmaları da burada olmuştur. Mary gerçekten zehir gibi zeki bir kızdır, bu özelliğiyle de Sherlock'un ilgisini çeker. 
Her ilişkinin başında olduğu gibi önce yazarın Sherlock'unu, hangi yönünün ön plana çıktığını görüyor, yazarın onun sağ kolu olarak uygun gördüğü genç Mary Russell'ı tanıyoruz. 
Mary'nin Sherlock'un diğer yaverlerinden farkı gerçekten zeki olması. Ve Sherlock'un zihnini, kendi zihninden ötürü tanıyor olması. Sherlock'un ilgisini neden çektiğini buradan anlayabiliriz. 
"Her yalnız canavar bir yol arkadaşına ihtiyaç duyar." demiş The Doctor. (Bir Sherlock kitabına Doctor Who'dan alıntı yakışırdı *_* ) 
Sherlock da biraz böyle benim nazarımda.
Uzunca bir seriye giriş olduğu için başlangıçtaki bu kısımlar sizi biraz sıkabilir, sıkmaya da bilir. :p
Ama kitap başlar başlamaz olaylar olaylar değil, bir tanışma alışma sürecimiz var. Ama sadece 60-70 sayfa sürüyor. ^^

Sherlock zeki ama deneyimsiz ve zekası henüz eğitilmemiş bu kıza bildiği her şeyi elbette ki öğretiyor. Zaten Mary'nin dönemin zorlu şartlarına rağmen üniversite okuma hayali var, teoloji okumak istiyor. Sherlock'un etkisiyle kimya ve teoloji birlikte okuyor. 
Sonrasında ise ikili birlikte maceralara atılıyor, kaçınılmaz olarak dava çözüyorlar. Yeri geliyor Mary kendi de çözümlere ulaşıyor. 


Ben gerçekleri ortaya çıkarırım Bayan Russell, Watson ise değiştirir.


Mary Sherlock dünyasına bir bahar ayı tazeliği ve çiçek kokusu katmış gibi geldi bana. Aman aldanmayın, zehir gibidir de demiştim. Daha önceleri dehasına hayranlık duyan ya da şaşıran insanlarla bir arada olan Holmes, hemen hemen kendi zekasına denk birini bulunca karşılıklı atışarak zeka konuşturmak, birbirlerinin sözlerini tamamlamak da kaçınılmaz oluyor. Kitabın gülümseten kısımları da böyle doğuyor. :) Mary'nin kılık değiştirmedeki başarısına ve muzipliklerine de bol bol güldüm. Ama içimdeki nedense ondan azıcık da olsa hoşlanmayan o kısım yok olmadı.

Mary'nin kendi deyimiyle kibirli, keskin zekâsı; farklı yazarlar tarafından yazılmış bu tarz Sherlock Holmes hikayelerindeki zeki sağ kol eksikliğini dolduruyor ve farklı bir yön sunuyor. Çünkü genelde zeki 2. kişiler Sherlock'a yardımcı değil, rakip olarak sunula gelmekte.


Kitapla ilgili sevdiğim yan güzelliklerden biri ise; dönemin gerçekliğiydi. Savaş yıllarının kahramanlarımızın hayatlarına olan etkisi çok sade bir şekilde verilmişti ve bundan gerçekten hoşlandım. Mary'nin ağzından okuduğumuz kitapta kendisinin sorgulamalarını ve çoğu zaman bakış açısını da beğendim. 

Beni düşüncelerden düşüncelere, hayallerden hayallere sevk eden bir ayrıntı ise girişteki yazar notu/editör notu oldu. Çok zekice buldum. 
Bunun bir kısmıyla ilgili Fighting! Blog  Laurie R. King Mary Russell'ı Yazarken!^^ isimbir bir yazı yazdı bile.

Kısaca okunmaya değer bir yan macera olmuş. Mary Russell tanınmayı hak ediyor bence.
Sevgiler :*


Devamını Oku »

25 Ocak 2017 Çarşamba

Her Bakış Açısından Yeni Bir Sherlock Holmes


Sherlock Holmes yazıldığı günden beri halka mal olmuş bir karakter. 
Arthur Conan Doyle'un kaleminden çıkıp okurların sahiplenerek yazarını dışarıda bıraktığı biri. 
Şu gün bile popülaritesini kaybetmemiş bir deha. 

Onu ilk olarak Conan Doyle'un külliyatıyla tanıyan herkes, var olan hikaye ve romanlarla yetinememiş bu karakterin aramızda dolaşmaya devam etmesi gerektiğini düşünmüş. Bu nedenle birçok yazar (aynı zamanda Sherlock Holmes okuru) onu yaşatma çabasına katkıda bulunmuş, kendi bakış açılarıyla bir SH macerası yazmış, yazmayı denemişler. 

İnsan zihni olayları, gördüklerini kendine göre yorumlamaya, bazı boşlukları yine kendine göre doldurmaya, gerçekleri çarpıtmaya meyillidir. İnsan zihninin bir olaydan sonra yaşananın sadece %67'sini hatırladığına dair bir araştırma okumuştum. Farklı görgü tanıklarının çelişen şeyler anlattıklarını, yanıldıklarını görmüşüzdür. 

Ve herkesin okuduğu kitaplardan, izlediği filmlerden aldığı mesaj, algılama şekli bambaşka. Eminim her Sherlock Holmes hayranının zihnindeki Sherlock Holmes imgesi de bambaşkadır. 

Bu yüzden farklı yazarlar tarafından yazılan her hikayede yeni bir Sherlock tanıyoruz, farklı özelliklerinin ön plana çıktığını görüyoruz. 


Hangisi Daha Sherlock yazımda çekilen her Sherlock dizisinde/filminde senaristin ve yönetmenin bakış açısıyla Sherlock Holmes ve John Watson'ın hangi yönlerinin öne çıktığından, ne tür değişimler yaşadıklarından bahsetmiştim. 

Tur kitabımız Arıcının Çırağı - Laurie R. King'te de aynı durum söz konusu. Bu kez inzivaya çekilip arılar üzerine çalışmalar yapan bir Sherlock var ve yazarın kendisine eşlik etmek üzere uygun gördüğü kişi 15 yaşında zehir gibi zeki bir kız; Mary Russell. 

Bu güne kadar okuduğum farklı yazarlar tarafından yazılmış Sherlock Holmes kitaplarında da aynı durum söz konusu. Her bir kitapta farklı bir Sherlock okuyor gibi oluyorum. 
Asıl trajik durumsa John Watson için geçerli. Genelde yazarlar Watson'dan kurtulmayı tercih edip onun yerine kendi tercih ettikleri bir karakteri Sherlock'a yaver olarak verirler. 
Yeri gelir bu karakterler Watson'a olan nefretlerini kusmaktan geri kalmazlar. 

Bunun nedeni yüzeysel bakıldığında Sherlock'u yerinden oynatamayacakları için ilk iş Watson'a el yatıp yerine daha "işlevsel" buldukları kendi karakterlerini yerleştirerek farklarını bu şekilde ortaya koymak olabilir. 

Ancak genelde benim aklıma gelen neden bu değil. 
Conan Doyle SH'u yazarken kendini bir türlü SH ile özdeşleştirememiş, ki kendisinin mizacının Sherlock'un  mizacıyla benzer hiçbir yanı yokmuş. Kaderine boyun eğen Doyle, kendi mizacına çok daha uygun olan John Watson'ı yaratarak, onunla özdeşim kurmayı tercih etmiş. 

Sherlock yerinde sabit kalırken yazarlar Watson'la özdeşim kurmaya devam ediyorlar ve kendi Watsonlarını yaratıyorlar gibi gelir bana hep. 

Siz bu konuda nasıl bir bakış açısına sahipsiniz?

Sevgiler :*



Devamını Oku »

23 Ocak 2017 Pazartesi

OKK 50.Blog Tur: Arıcının Çırağı - Laurie R. King // Kitap Tanıtımı




Herkese merhaba!
OKK'nın 50. blog turunun konuğu Portakal Kitap'tan çıkan Laurie R. King'in Arıcının Çırağı   romanı!

Kitabımızı Tanıyalım^^


"Arıcının Çırağı; halihazırda Sherlock Holmes hayranı olanları yeterince memnun edeceği gibi, şüphesiz kendine yeni okurlar da kazandıracak."
School Library Jornal
"Orjinal ve eğlenceli muazzam bir üslup - başından sonuna kadar sizi içine çekiyor!"
Booklist
Tanıdığımız Sherlock Holmes; dahiyane fikirleri, zekası ve pek çok olayın perde arkasındaki gizemi çözmekte üstüne olmayan şahsiyetiyle bir ekol... Bir gün emekli olup da bir kasabada arıcılıkla uğraşacağını duysanız inanır mıydınız? Evet, doğru duydunuz!
Yıl 1915... Sussex'te bir çiftlik evinde arılarıyla karşımıza çıkıyor dahi dedektif Sherlock Holmes. Ta ki yakın zamanlarda öksüz kalmış, en az kendisi kadar zeki ve bir o kadar kendini beğenmiş küçük Mary Russell hayatına girip onu etkileyene kadar...
Ondaki ışığı gören Sherlock, bildiği her şeyi öğretiyor Mary Russell'a; bir ipucunun peşine düşüp büyük resmi görmeyi, bulguları birleştirip bir şüphelinin peşinde iz sürmeyi, kılık değiştirip kendini gizlemeyi ve uzun zamandır unuttuğu içindeki o yılların kıpırtısını... Bir usta-çırak ilişkisi olarak başlayan bu ilişki, kısa sürede muhteşem bir ikilinin soluksuz maceralarına dönüşüyor.
Evet, Sherlock'un yeni sağ kolunu takdim etmekten onur duyarız; Mary Russell.
The New York Times Bestseller yazarı Laurie R. King, "20. Yüzyılın En İyi Polisiye Romanı" ödülünü kazanan Arıcının Çırağı ile sizi tamamıyla yeni maceraların peşinde iz sürmeye davet ediyor!
Takipte kalın! Bu ikilinin ismini yeni kitaplarla daha çok duyacaksınız!


Tur Takvimi


23.01.2017
Duyuru – Takvim – Çekiliş

24.01.2017
Kitap Tutkusu - Sherlock Ürün Dünyası.
Fighting!!- Ön Okuma. 


25.01.2017
Fighting!!-Mary Russell'ı Yazarken!

26.01.2017
Yorum

ÇEKİLİŞ!!

2 kişiye hediye ettiğimiz kitabımızı kazanmak isteyenleri Okuyan Kızlar Kulübü Facebook sayfasına bekliyoruz ;) 

Katkılarından dolayı Portakal Kitap'a teşekkür ederiz.



Takipte kalın^^
Devamını Oku »

11 Ocak 2017 Çarşamba

FikriMühim: Nescafe White Chocolate Mocha Denemesi


Fikri Mühim'e üye olduğumdan daha önce bahsetmiştim. 
FikriMühim'e dair ürün denemesi yazılarımı okumak için TIKTIK!

Bu kez denemem için gönderilen ürün Nescafe'nin White Chocolate Mocha'sı. 
Nescafe son zamanlarda çıkardığı yeni ürünlerle yelpazeyi bayağı genişletti bildiğiniz gibi. 
Ve iddiası kafelerde içtiğiniz lezzetleri evinize getirmek. 
Daha önce Latte, Sütlü Köpüklü kahve, Mocha derken White Chocolate Mocha'ya da el attı. 

Yeni ürün denemeyi severim. 
Mocha'yı, yani standart çikolatalı versiyonunu denemiş pek hayranı olmamıştım. 
Beyaz çikolatalıyı da aslında bu ürünler gelmeden önce bir arkadaşımla denemiştim. Ve Mocha'yı pek sevmediğim halde, beyaz çikolatalısını beğenmiştim. 

Kargom gelince de severek içeceğim beklentisiyle hemen hazırlamıştım ama o da ne. Dayanılmaz bir koku, acaba sudan mı hazırlanış şeklinden mi bilemedim. O yanmış plastikle bozulmuş kahve arası koku 1 gün evden gitmedi. Sonra tekrar denedim bu kez koku çok hafifti ama tadı yine berbattı. 
Son olarak bu yazıyı yazmadan önceki akşam tekrar denedim ve sonuç aynı, içemeden döktüm. 

O noktadan sonra ürünün bozuk olduğuna kanaat getirdim.
Arkadaşımla içtiğim hoş kokulu, yumuşak içimli kahve nerede, bu tuhaf kokulu, tadı korkunç şey nerede? 

Daha önce denememiş olsam çok olumsuz bir yorum yapabilirdim ama kişisel denememe bakarak hiç fena değildi, hatta güzeldi diyebiliyorum. 

Bana göre tek eksiği vardı, o da şekersiz seçeneğinin bulunmamasıydı. Bu tarz ürünlerde şekersiz seçeneği de bulunmalı diye düşünüyorum.

Sevgiler :*



Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

9 Ocak 2017 Pazartesi

İkimizin Yerine (Film Yorumu)


Yönetmen: Umur Turagay
Senarist: Pınar Bulut
Yapımcı: Tunay Vural
Oyuncular: Nejat İşler, Serenay Sarıkaya, Zerrin Tekindor,
 İştar Gökseven, Özgür Emre Yıldırım (Kudret)
Müzik: Jingle House
Görüntü Yönetmeni: Yon Thomas
Türü: Romantik, Dram, Duygusal, Gizem
Çıkış Tarihi: 21 Ekim 2016
Süre: 126 dk. 


Nejat İşler bir süredir sağlık sorunları nedeniyle oyunculuktan uzaktı. Bu arada Gerçek Hesap Bu isimli bir kitap yazdı. Ve İkimizin Yerine isimli filmle sektöre dönüştü yaptı. İyi de yaptı. 

Ben sinemada çok fazla Türk filmi izleyen biri değilim. Bu "Ay yine ne kadar elitim," olarak anlaşılmasın. Genel olarak vizyondaki Türk filmleri kaba komedi ve sündürülmüş aşk/dram hikayeleri olduğu ve ben de bunları izlemeyi pek tercih etmediğim için durum böyle.

Nejat İşler adına her ne kadar sevinsem de bu filme gitmeyi hiç aklıma getirmemiştim aslında. Ama arkadaşlarımla yaptığımız bir etkinlikte tercih edilen film buydu, ben de çoğunluğa uydum diyeyim.

Aman Allah'ım ne kadar  ön yargılıyım dedim kendi kendime çünkü filmden beklentim feci düşük. Zaten ben Serenay Sarıkaya'ya da bayılmam falan diyorum. İkimizin Yerinde'yi böyle duygular içerisinde izledim. Yani okuyacağınız ön yargılı birinin yorumu olacak.



Filmin lanse edilen konusu şu şekilde:
Küçük bir kasabada yaşayan ve sürekli kendini tekrarlayan hayatının sırrını çözmeye çalışan Çiçek ailesinin kendisine dayattığı hayatın içinde sıkışıp kalmış genç bir kadındır. Hayata dair çözülmeyen soruları olan genç kadın kasabaya yeni gelen edebiyat öğretmeni Doğan ile karşılaşınca her şey değişir. Doğan bu yasak aşka ne kadar dirense de kendini Çiçek'e aşık olmaktan alıkoyamaz. İkili arasında büyük bir aşk başlar. Doğan ve Çiçek farklı hayatlarına rağmen birbirlerinin yaralarını sarmaya çalışırken bir ailenin de kaderini kökünden değiştirecektir...
Son dönemin en popüler isimlerinden ve sinema perdesinde ilk kez boy gösterecek olan Serenay Sarıkaya ve sinemaya uzun bir ara vermiş olan Nejat İşler'i başrollerine yerleştiren romantik yapımın yönetmenliğini Umur Turagay üstleniyor. Senaryosunu Pınar Bulut'un yazdığı filmin kadrosunda Zerrin Tekindor, İştar Gökseven, Merve Çağıran, Aslı Bekiroğlu ve Özgür Emre Yıldırım gibi isimler yer alıyor.


Filmdeki ana konu dışındaki mahalle kültürü ve yan olaylar beni eğlendirdi. Bu kısımlarda güldüğümü fark ettim. Filmdeki tek favori karakterim büfeci Kudret'ti. :D Adam üzerine yerli komedi çekilir, o derece :D Benim filmde sevdiğim şey günlük dil, yan karakterler, Kudret ve Çiçek'in annesi rolündeki Zerrin Tekindor'un malum sahnedeki performansıydı. Bir de ben İştar Gökseven'i L&M'dan kelli pek severim.

Onun dışında ana konu beni nedense pek çekmedi, bazı kısımlar zorlama, ruhsuz geldi. Belki de eğreti doğru kelimedir. Bir de ne kadar uzun bir filmdi, bitmek bilmedi. 


Film vizyona girmeden de, girdikten sonra da en çok konuşulan şeylerden biri de Serenay Sarıkaya'nın şarkı söylediği sahneydi. Hatta kendisi oyunculuğunun önüne geçmesin diye sözleşmelere 90sn'den fazla şarkı söylemeyeceği maddesi koyduruyormuş, böyle bir haber görmüştüm. Şarkı söylemesi benim hayatımı değiştirmedi açıkçası, çok da takılmadım ben bu kısma.




Film sona erdiğinde arkadaşlarım filmin devamının geleceğini düşündüklerini söylediler ama bana göre filmin sonu böyle  kadın karakterlerin daha baskın ve ön planda olduğu bir filme gayet uygundu.

Filmin en sevdiğim kısmı ise film bittikten sonra çalan Teoman & İrem Candar - İki Aşk şarkısı oldu. :)



Son olarak benim için ortalama bir filmdi, izlediğime pişman değilim ama izlemesem de olurmuş. 

Belki bu yorumu film vizyondayken yazmam daha doğru olurdu ama bu sıralar çok sık yazı yazamıyorum. Yakın zamanda bu durumun değişeceğini umuyor ve düşünüyorum.
Sevgiler :* 

 


Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!
Devamını Oku »