31 Temmuz 2021 Cumartesi

Blogları Canlandırma Projesi Nisan Ayı Raporu




 Merhabalar, 
Blogları Canlandırma Projesinde Nisan ayında Aile, Çocuk ve Dostluk konusunu ele aldık.



 Nisan ayında paylaşılan yazılarımız ise şöyle:

,


3- Film Yabancı Dizi Anime ve Kitap - Harika Çocuk Kitap Yorumu



6- Şemsiyenin Altındaki Kız - This Is Us Film Yorumu


8- Sade Soda - Momo Kitap yorumu 


10- Duygu'nun Mekanı - Animeler 
13- Gülben Çapkın - Şeker Portakalı Kitap yorumu






19 - Beş Senede Devri Alem - Ustad Hotel Kitap yorumu 

20 - Şule Uzundere - Kumral Ada Mavi Tuna Kitap Yorumu

21- Benherneysemo - Japon Animasyon Filmleri #1


Mayıs ayı konumuz ise Aşk ve Sevgi. Çok daha genel bir başlık. O yüzden epey geniş bir yelpazede, çok çeşitli yazılar çıkacağını düşünüyorum. 

Sevgiler :*



Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

Başlayınca Bırakılamıyor: Japon Animasyon Filmleri #1 (BCP NİSAN)


Merhaba, 
Blogları Canlandırma Projesi Nisan ayı için konumuz: Aile, Çocuk ve Dostluk idi. Aslında niyetim epeydir bahsetmek istediğim çocukluk kitaplarımla ilgili bir yazı yazmaktı ya da yine çocukluk filmlerimle ilgili. Ama bir anda onları yazmak içimden gelmedi ve yine yazmak istediğim Japon animasyon filmlerinden bahsetmek istedim. 

Ben bu filmlerden bahsetmekten nedense kaçınıyordum. Sanki dünya üzerinde bu filmleri izlememiş kimse kalmamış da ben bu kadar zaman sonra bunlardan bahsederek saçma bir şey yapıyormuşum gibi geliyordu. Son Kore dizileri yazımda (Buradan TIKTIK) fark ettim ki aslında öyle olmuyormuş. Hem bu durum hem de blogumun ilk zamanlarını düşündüğümde o zamanki filtresizliğim bu hissi çok şükür benden aldı götürdü. Blog adımı seçerken düşündüğüm de buydu, bende ne varsa blogda da o olacak. İşte böyle.

Minik bir itirafla başlayacağım. Ben animasyon filmlerini pek sevmiyorum. Popüler çoğu animasyon filmini de izlememişimdir. Ama animeleri ve uzak doğu yapımı animasyon filmlerini ayrı tutuyor ve gerçekten seviyorum. 

Japon animasyonlarına ilgiliyseniz Studio Ghibli'yi biliyorsunuzdur. Çizim tarzları ve verdikleri mesajları genel olarak seviyorum. Favorilerim de çoğunlukla bu animasyon film stüdyosundan çıkıyor. Burada bahsedeceğim dört animasyondan üçü bu şirkete ait.
Verdiği mesajlar dışında bu şirkete ait animasyonlarla ilgili sevdiğim şeylerden biri de kadın karakterlerin ön planda olması, mücadele eden taraf olması ve yansıtılma şekilleri. Gerçekten çok hoşuma gidiyor. 


1- Senin Adın / Your Name (Kimi No Na Wa - 2016)
İçlerinde Studio Ghibli'ye ait olmayan,şirket olarak CoMix Wave Films olarak geçen ve en güncel olan animasyon bu. Bu animasyonu ilk olarak abimle izlemiş ve bayılmıştım. O izlemişti ve benim de kesinlikle izlemem gerektiğini düşünmüş ki bana da izletmişti. Paralel evrenler ve zaman yolculuğu aşığıyım. Bu animasyonda bunlardan olmasa da portallardan ve paralel hayatlardan söz edilebilir. 


Uzak Doğu kültüründe ruh eşleri ve kaderleri birbirine bağlı olan kişilerin serçe parmaklarındaki kırmızı iplerle birbirine bağlı oldukları düşünülür. Bir kasabada yaşayan yaşayan Mitsuha ve Tokyo'nun merkezinde yaşayan Taki de bir nevi bu şekilde birbirlerine bağlılar. Birbirlerinin hayatlarına şahit oluyor ve yaşamak istedikleri hayatları bir nevi birbirlerinin yaşamında buluyorlar. Bilirsiniz insan elinde olmayanı ister genelde. Temelde baktığınızda zaman&mekan ögeleri üzerinden bu kişilerin aşkı konu alınıyor. Ama bu tarz animasyonlarda olduğu gibi derinde çok güzel mesajlar vardı.
Ben en çok neyini beğendim diye sorarsanız eğer ben en yüzeysel kısma gidiyorum: GÖRSELLERİNİ! İzlediğim görseli en iyi animasyondu. Durdura durdura, arka plandaki detaylarını inceleye inceleye izledim. Kasabanın çizimi, gökyüzü çizimi, arka plan çizimleri muhteşemdi. Abimin 2. izleyişi olmasa bana daha çok sinir olurdu sanırım :) Ve sırf grafikleri için bile izlenebilecek bir film. Ve ben 2. kez sırf bu yüzden izlemeyi düşünüyorum. Animasyon pek sevmeyen kişilerin bile izlediğine çok pişman olacağını sanmıyorum. Tabii hâlâ izlemeyen varsa:p


Laf aramızda uzunca bir süre de bu resmi telefon duvar kağıdım olarak kullandım. ^^  


2- Ruhların Kaçışı / Sprited Away (Sen to Chihiro no Kamikakushi - 2001)

Bu Studio Ghibli'nin filmlerinden ve en çok bilinenlerden biri. Benim de favorilerimden. 
Küçük Chihiro anne ve babasıyla yeni evlerine gittikleri yolda başka bir yere geçiş yaparlar. Chihiro oradaki yemekleri yiyerek domuza dönüşen ailesini kurtarmaya çalışırken kendini ruhların geldiği bir hamamda çalışırken bulur. Bu sırada kendine bazı dostlar ve düşmanlar da edinir. 


Daha izlemeden önce yukarıdaki gibi kullanmayı sevdiğim bazı resimler vardı elimde :) Burda Chihiro'nun karakteri ve mücadeleci olmasının yanı sıra Yüzsüz'le olan arkadaşlığına bayılmıştım. Ruhlar diyarında kendini kaybetmemek için ismini unutmaması gereken Chihiro'ya yardım eden bir de Haku'muz var. 


Hamama gelen ruhlar, hamamın mimarisi vs gibi şeyler Japon kültürüyle iç içe. Bu da çok hoşuma gitti. ^^ Ayrıca bu yazının #2 numaralısını yazdığımda bahsedeceğim Komşum Totoro'daki is perilerini de görmek beni çok mutlu etti, onları çok seviyorum.

Japon kültür ve inanç sistemiyle ilgili çok fazla derin anlam içeren, çok güzel bir animasyondu kısaca. 


3- Prenses Mononoke - (Mononoke-Hime - 1997)

Sıradan bir genç olan Ashitaka, bir kızı kurtarmaya çalışırken ormandan gelen bir canlıya bulaşmış kötülük tarafından lanetlenir. Bu lanet siyah damarlar gibi vücuduna yayılmaktadır. Onu tamamen ele geçirmeden bir çare bulması gerekir. Çare ise Ormanın Ruhu'dur. Kurtlar tarafından büyütülmüş Mononoke'nin yardımıyla bu yolculuğa çıkar. Ancak yolculuğun kendinin zor olması bir yana, vardığı noktada ulaştığı kasabanın insanları komşularıyla birbirine düşürülmüştür. Bunu yapanların niyeti bu kargaşada kullanılabilir olanları kullanarak Ormanın Ruhu'nun başını almaktır.


Bu çok etkileyici bir animasyondu. Hani derler ya savaşta kazanan taraf olmaz diye. O mücadele, yaşananlar; o kaostan beslenenler, faydalanmak için puslu havayı kendileri yaratanlar. Günümüze de tam uyacak çok güzel mesajları vardı. Ormanın ve orman canlılarının çizimini gerçekten çok beğendim.


Orman yangınları, iklim krizi, doğaya ve hayvanlara verilen zararlarla ilgili can yakıcı haberler aldığımız şu günlerde bu animasyonun anlamı da daha net oluyor.


Son olarak favorim ise ormanda sürekli size eşlik eden minik orman ruhlarıydı. Böyle detaylara bayılıyorum. Çok sevimliydiler T_T


4- Küçük Cadı Kiki / Kiki's Delivery Service (Majo no Takkyubin - 1989)

Cadılarla ilgili yapımlara cidden zaafım var. Animasyon çizimlerini de ayrı severim. Kiki'nin evreninde cadılar belli bir yaşa (13) geldiklerinden ailelerinden uzakta bir yıl geçiriyorlar. Bu bir nevi kendilerini kanıtlamaları, olgunlaşmaları için bir sınav gibi. 
Dünyaya açılmak için çok heyecanlı olan Kiki de süpürgesine atlayıp kara kedisi Jiji'yi alarak yola çıkıyor.


Bir sahil kasabasına gelen Kiki, artık ailesinin kanatlarının altından çıkmış ve kendi hayatını kurması gereken bir birey haline geliveriyor. Hikaye bu yönden gerçekten çok iç ısıtıcı ve sevimli. 


Kedisi Jiji ise çok ama çok tatlı. Kara kedileri gerçekten çok seviyorum.:3


Alt metinde ise insanın konfor alanından çıkıp kendini bulmasının zorlukları ve bunun sonuçlarındaki kazanımlarla ilgili çok güzel mesajlar içeriyordu. Basit görünen ama öyle olmayan çok eğlenceli bir filmdi. 


Kiki dendi mi sosyal medyada en çok karşınıza çıkacak replik de budur bu arada. :)

***********
Şimdilik bahsedeceğim animasyonlar bu kadar. Devamından 2 numaralı yazıda bahsedeceğim. 

Aile, Çocuk ve Dostluk temasında bu animasyonları seçme nedenimse animasyonlar genelde çocuk işi görülseler de ailecek izlemeye oldukça müsait, her yaşa hitap eden yapımlar olmasıydı.

Şimdilik bu kadar.
Sevgiler :*


Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

15 Temmuz 2021 Perşembe

Blogları Canlandırma Projesi Mart Ayı Raporu


Merhabalar, 

Blogları Canlandırma Projesi'nde 3. ayımız Mart raporunu paylaşmak istedim.

Nedir bu BCP derseniz ve önceki ayla ilgili bilgi almak isterseniz: 

Blogları Canlandırma Projesi Nedir? 

Blogları Canlandırma Projesi Ocak Ayı Raporu

Blogları Canlandırma Projesi Şubat Ayı Raporu

Mart ayı temamız Kadın idi. Arkadaşlarımız yine bu temaya göre dizi, film, kitap vb yorumu yaptılar. 

BCP Mart Ayı Yazıları


  1. Kütüphanemden Kitap Manzaraları - Freud'un Kız Kardeşi - Goce Smilevski
  2. Fulden Ufacık - Camille Claudel - Bir Kadın (Film)
  3. Film Yabancı Dizi Anime ve Kitap - Çıplak Ölüm - Nora Roberts (Eva Dallas - 1) Kitap
  4. Kitap Tutkusu - Weightlifting Fairy Kim Bok Jo (K-Drama Dizi)
  5. Fighting Blog - Canan Tan - Başıbozuk Sevdalar / Bir Kadının Zaferi (Film)
  6. Okurix - James Tiptree Jr. Uzaktan Kumandalı Kız (kitap) ve Kerri Maniscalco Gölge ve Kan (Kitap) 
  7. Mor Düşler Kitaplığı - Gümüş Serçe (kitap)
  8. Küçük Evren'im - Fatma Aliye Refet (Kitap) / Küçük Kadınlar (film)
  9. Deeptone - Zadie Smith - İnci Gibi Dişler (Kitap) / Antonia'nın Yazgısı (Film) / Mor Yıllar (Film)
  10. Kavanozdaki Beyin - 8 Dakika (kitap) / Ben Malala (Belgesel) / Kör Nokta (Film) / Sahtekar (Film)
  11. Beş Senede Devrialem  -  Wolf Children (Anime) / Chopsticks (Film)
  12. Hayalci - Aşk ve Gurur / Uğultulu Tepeler (kitap)
  13. Bez Cadıları - Search: WWW (dizi)
  14. Vintage İnci - Annem ve Ben ve Annem (Kitap)
  15. Buffiy - Birthcare Center (Dizi)
  16. Şule Uzundere - Teresa Medeiros - İyi Geceler Tweetaşkım (kitap)
  17. Tefrika - Virginia Woolf - Kendine Ait Bir Oda (kitap)
  18. Rüzgarla Birlikte - Tarihi Değiştiren Kadınlar (Kitap) / Ölümcül Masumiyet (Film)
  19. Minihanok - Miss Hammurabi (Dizi)
  20. Sade Soda - Jan Dark (Kitap)
  21. 1Keşmekeş - Million Dollar Baby (Film)
Nisan ayının konusu ise Çocuk - Aile - Dostluk teması idi. Onunla ilgili güncellemeyi de en kısa zamanda yapacağım.

Sevgiler :*


Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

Freud'un Kız Kardeşi - Goce Smilevski (BCP Mart)


Merhabalar, 
Blogları Canlandırma Projesi kapsamında her ay  o ayın konusuyla ilgili yazı yazıyordum ve bu beni mutlu ediyordu. Ancak araya bir yakınımın hastalığı ve vefatı girdi, zor zamanlardı; biraz geri kaldım. Önceki aylara dair yazılarımı seri bir şekilde girip günceli yakalamak istiyorum. Çünkü bu projeye devam etme niyetindeyim. Başlayalım. 

BCP Mart ayı için bir süre önce başladığım ancak yarım kalan bir kitabımı seçtim. Bu sayede kitabımı da tamamlamış bulunuyorum. Mart ayı temamız "Kadın" idi. 
"Malumunuz bu ay 8 mart Dünya Kadınlar Günü'nü de bünyesinde barındırıyor. Bu sebeple mart ayı temamız Kadın.  O yüzden okuyacağımız ve izleyeceğimiz içerikler kadınları temel alıyor olacak. Konusu kadınlar üzerine olan ya da kadınlar tarafından hayata geçirilmiş içerikler bu temaya dahildir. Özellikle son zamanlarda yaşananlarla da bu tema daha da işlenmesi, konuşulması gereken bir hâl alıyor." diye özetlemiştim 
BCP ile ilgili bilgi almak için buraya TIKLAYABİLİRSİNİZ.




Kitap Adı: Freud'un Kız Kardeşi
Yazar: Goce Smilevski
Çevirmen: Levent Ademov
Yayınevi: Nemesis Kitap
Orijinal Adı: Sestrata na Zigmund Frojd
Basım: 1. Baskı - Ekim 2013 / 2-5. Baskı - Aralık 2013
Sayfa Sayısı: 243

"Herkes burada ama sen kendine çok fazla baktığından diğerlerini göremiyorsun."

Bir dönem psikolojiye 'sözde' de olsa kıyısından köşesinden dokunan kitapları toplama huyum vardı. Henüz çok seçici değildim bu konuda. Bu kitabı da öyle bir zamanda almıştım. Hata etmişim. Sonda söylemem gerekeni başta söyledim sanırım. Ups.

Kadın teması altında seçme nedenim ise kitap adından da anlaşılabileceği gibi bir kadını konu alıyor ve o kadının bakış açısıyla, onun maceralarını anlatıyor. Nedenim buydu.
Kitabın enteresan bir olay anlatma sırası var. Daha doğrusu pek sırası yok. 

Kitap Freud'un dört kız kardeşinden biri olan Adolfina'nın ağzından anlatılıyor. Hikaye öyle bir başlıyor ki hepsinin yaşlılık yılları ve 2. Dünya Savaşı zamanları. Yahudilere uygulanan zulümden onlar da zarar görüyorlar. Bazı nüfuzlu Yahudiler diğer Avrupa ülkelerine çıkarılabiliyorlar. Freud'a da bu ayrıcalık tanınıyor ve arka kapakta da yazdığı gibi yanında götürmek istediği kişiler listesine eşi, çocukları dışında eşinin ailesi, doktoru, doktorunun ailesi, hizmetçileri hatta köpeğini bile eklemesine rağmen kız kardeşlerini eklemez. Kız kardeşleri ne kadar yalvarsalar da onlara, bir tehlike olmadığını söyler. 

Minik bir not: Burada Adolfina kardeşi Freud'la rüyasında bir nevi hesaplaşır. Freud pişmandır ve Adolfina ona "Affedilecek bir şey yok. Yaptığın hiçbir şey yok. İyi bir şey yapma imkanını kaçırdın o kadar." diyor. Enteresan ve insanı bir anlığına düşündüren bir bakış açısı. Ama çok düşününce insanı yaptığı kötülüğün sorumluluğundan uzaklaştıracak bir parça da sıkıntılı bir bakış açısı bana göre. 

Hikayeye dönersek, kardeşler Freud Londra'ya gittikten kısa bir süre sonra toplama kampına gönderilirler. Adolfina kız kardeşlerinden de ayrı düşer bu süreçte. Bu kısma kadar Adolfina'nın çocukluk ve gençlik yıllarına, kardeşi Freud'la ilgili anılarına dair geçmişe dönüşlere yer veriliyor.

Tam kitap kendi ritmine oturdu, 2. Dünya Savaşı zamanları ve Freud ailesinin erken yıllarını konu alıyor ve bu şekilde devam edecek diye düşündüğünüz anda ise komple çocukluk ve gençlik yıllarına döndü. Geçmişte devam ettik, gelecek tamamen silindi. Adolfina'nın Freud'la çocukluktan beri olan yakın ilişkisi, annesi ve babasıyla ilişkisi, arkadaşları... Bunları okumaya başladık. Ve bir daha baştaki kısım haricinde 2. Dünya Savaşı zamanlarına dönmedik. Arka kapak yazısı bir parça yanıltıcı yani. 

Kitap bir anda çocukluk, gençlik, yaşlılık olarak devam etti Adolfina'nın bakış açısından. Çocukluk yıllarında kardeşi Sigmund'la herkesten ayrı bir ilişkisi var Adolfina'nın ki bu ilişki de bir parça analize muhtaç bence. Ama annesinin gölgesi var hep üzerlerinde. Oğlunu çok seven ve onun "bir şey" olacağına inanan annesi kendine daha kolay bir hedef olarak hep Adolfina'yı alıyor ve zehrini sürekli ona akıtıyor. Bu kısımları okumak benim için çok zor oldu çünkü insanı etkiliyor.  Bir annenin çocuğuna asla söylememesi gereken çok şey söyleniyor ve yapmaması gereken çok şey yapılıyor. Ve Adolfina'yla çok daha yakın olduğu halde Freud hiçbir şey yapmıyor... 

Adolfina çok anaç bir karakter. Çocuk sahibi olmak istemesi, emzirmeyle ilgili gördüğü psikanalitik rüyalar, biriktirdiği bebek kıyafetleri... Ve annesinin sadece keşke seni hiç doğurmasaydım dediği Adolfina'yla ilgili değil kadınlıkla da ilgili korkunç fikirleri var. 
Çok ufak bir parça vermek istiyorum: "Artık borcunu bilmek zorundasın. Her kadının temel borcu; kendi hayatın için yeni hayatlar doğurarak ödeyeceğin borç."

Kardeşinin okulu, işi ve daha sonra evliliği nedeniyle ondan kopan Adolfina ne kadar uzaklaşmak istese de hep annesinin yanında buluyor kendini. Kız kardeşleriyle ilişkilerinin yanı sıra edindiği arkadaşlardan da bahsediliyor. 

Sara'nın hikayesi üzücü olsa da ben en çok Klara karakterini sevdim kitapta. Klara'nın , Gustav Klimt adında sürekli birileriyle düşüp kalkan ve sonra bunları kardeşi ve arkadaşlarının olduğu sosyal etkinliklerde anlatan bir ağabeyi var, bir de bahsetmekten hiç hoşlanmadığı kendisine şiddet gösteren bir annesi. Gustav'ın ünlü bir ressam olması, Klara'ya bir faydasının dokunmaması ve anne figürü Adolfina'nın yaşadıklarıyla paralel aslında. 

Klara o dönem kadın hakları için çok çabalıyor. Çabası bana çok anlamlı ve güzel gelmişti. 
Klara diyor ki; "Belli ki biz kadınlar, bu zamanın ve dünyanın bize vermek istemediği şeyi, kendimiz almak zorundayız." Çok zorluklar çekiyor, hatta bir yerde Freud'la da bu konuyu tartışıyorlar. Şu an bu konuları araştıran kişilerin adını kesinlikle duyduğu Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi - Mary Wallstonecraft kitabından da bahsediliyor. Bu detayları çok sevmiştim. 
Ufak bir not olarak şunu da ekleyeyim; Klara da bu kitabın adının Freud'un kız kardeşi değil de Adolfina olması gerektiği konusunda benimle hem fikir olurdu sanırım. Kadınların birinin bir şeyi olarak konumlandırılıp isimsiz bırakılmasından hoşlanmazdı. 

"Bütün normal insanlar aynı şekilde normaldir; ama her deli insan kendine özgü bir şekilde delidir."

Dönemle ilgili de epey bilgi sahibi oluyoruz. Mesela Klara sayesinde o dönemde bir kadının akıl hastanesine yatırılması için eşinin beyanının ya da miras istediği için erkek kardeşlerinin beyanının yeterli olduğu ve akıl hastanelerinin sağlıklı kadınlarla dolu olduğu bilgisini öğrenmemiz gibi. 

İlerleyen kısımlarda Klara ve onu takip edecek şekilde Adolfina kendilerini akıl hastanesinde buluyorlar. Aslında orada bir nevi hayattan ve gerçeklerden kaçmak için kendi istekleriyle bulunuyorlar. Bu sefer Freud'dan çok daha farklı bir hasta yaklaşımı olan Dr. Goethe ve oradaki hastaların günlük hayatlarını okumaya başlıyoruz.

Kitabın bir amacı yok gibi ilerliyor. Düzgün bir giriş gelişme sonuç da yok.  Evet bazı olaylar güzeldi, evet bu kısmı heyecanlıydı dediğiniz yerler oluyor ama neden okuduğunuz konusunda size bir şey vermiyor kitap. Adolfina'nın yıllar geçtikten sonra unutmamak için oturup yazdığı günlüğünü okumuş gibi bir his bırakıyor. 


Okuduğum süre boyunca ben bu kitabı sevmedim diye tekrarlasam da kendime, sırf nereye bağlanacağını merak ettiğim için devam ettiğim bir kitaptı. Ve bir yere bağlanmadı. (çekirge sesleri) 
Ama okuduğuma pişman mıyım? Enteresan bir şekilde hayır. 
Kitapla ilgili karmaşık duygular içindeyim kısaca.
Tekrar okur muyum? Hiç sanmıyorum.

Sevgiler. :* 




Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »