7 Şubat 2021 Pazar

Şahane Hayat - It's A Wonderful Life FİLM YORUMU (BCP OCAK 2021)


Merhabalar,
Film yorumu yapmayalı epey oldu, değil mi? :)
ŞU YAZIMDA Blogları Canlandırma Projesi'nden bahsetmiştim. Ocak ayının konusu ise yeni yılda en çok ihtiyacımız olan şeylerden biriydi: UMUT - BAŞARI
Ben bu tema için bir film ve bir kitap seçmiştim ancak kitabı henüz bitiremediğim için yorumu bundan sonra gelecek.

İzlediğim film Şahane Hayat'tı. Önce kısaca künye bilgisi vereceğim, ardından yorumuma geçeceğim. ^^ 


Filmin Künyesi
Film Adı: Şahane Hayat (It's A Wonderful Life)
Süre: 2sa 9dk
Yıl & Ülke: 1946 ABD
Yönetmen: Frank Capra
Oyuncular: James Stewart, Donna Reed, Lionel Barrymore

Bu filmi bu konsept için seçtiğimde, konusu ve görsellerinden zihnimde klasik A Christmast Carol hikayesi canlandı.  O hikayeyi de biliyorsunuzdur muhtemelen, Charles Dickens'ın 1800lerin ortalarında yazdığı Noel hikayelerinden oluşan kitaptaki hikayelerden biridir. Ve inanılmaz kültleşmiş bir hikayedir. Noel denince akla ilk gelenlerden. Ben de bu hikayeyle ilk olarak çocukken Casper çizgi filminin bölümlerinden birine uyarlanmasıyla tanışmıştım. Noel'e inanmayan cimri bir adamın bir gece rüyasında gördüğü hayaletlerle geçmişini, bugününü, geleceğini gözden geçirmesiyle yaşadığı değişimi anlatıyor. O zamanlar bu hikayeyi gerçekten sevmiş, pek çok versiyonunu izlemiştim. Casper'da da ona yardım eden hayalet rolünde Casper vardı. 

Neden bu hikayeyi anlattım bilmiyorum. Belki de filmin gerçekten de bana bu hikayenin uyandırdığı hissiyatın benzerini vermiş olmasıdır.
Yukarıdaki resimde de başlangıcını görebilirsiniz, tam bir Noel havasında yapmışlar jeneriği ve tam eski tarz filmlerdeki defter, kitap, çizim, takvim konseptine uyuyor.


Konuya geçmeden önce birkaç ufak detaydan bahsetmek istiyorum. 
Filmlerin geçtiği mekanları ve mevsimleri incelemeyi çok seviyorum. Bazı mekanlar ve mevsimler beni ayrı mutlu ediyor. Bu film de Bedford Şelaleleri denen küçük bir kasabada geçiyor. Ve mevsim kış. Lapa lapa kar... Noel havası. 


Ayrıca kıyafetleri ve dekoru incelemeyi de seviyorum. Filmin 1940lara ait olması bu dekorları da eşsiz kılıyor. Şu resimde bile neyden bahsettiğimi anlayabilirsiniz.



Şu resim ise hikaye için gerçekten tatlı bir yere sahip. Bir Ay aşığı olarak bunu beğendim. :p 


Bu hikaye George Bailey'nin ve hayatına dokunduğu insanların hikayesi. Olaylar George Bailey'nin hayatından vazgeçmesinden ve onun için edilen dualarla ona bir şans verilmesiyle başlıyor. 

İlk dakikalardaki şu diyalog gerçekten filmin beni ilk yakaladığı yerdi.

-Clarance, dünyada biri yardımımızı istiyor.
-Harika, hasta mı?
-Daha kötü. Umutsuz biri...

En sonuyla ilgili bir ipucu verilerek başlayan film bizi en başa götürüyor. Evet, George Bailey'e yardım edilecek ama kim bu George Bailey? Nasıl biri? Onu bu duruma ne getirdi?


Çocukluğundan itibaren geçmişini ve bu gününü görüyoruz. Tanıyoruz onu. Anlamaya çalışıyoruz. Çocukluktan beri aşırı meraklı, dünyaya ilgisi olan, onu görmek ve fethetmek isteyen bir çocuk. Kitapları, dergileri takip ediyor, haritaları inceliyor. En büyük hayali dünyayı keşfetmek. Ama hayatı öyle bir şekilde ilerliyor ki... 

Sanki birinin hayatını değil de hayallerinin nasıl bir bir elinden alındığını izledim. Hani insanlar çocukken daha pür olurlar ama zamanla bazı şeyleri iyi ve kötüsüyle öğrenirler ya. Yetişkin olmak da buna denir derler. Bu hikaye de biraz öyle. Yetişkin olmanın getirdiği vazgeçişler, insanların sorumluluğunu almak ve bu yüzden hayallerinden uzaklaşmak. Bu beni çok üzdü. Korkularımı canlandırdı sanki. Çünkü benim de en büyük korkum tutkuyla sarıldığım hedeflerim ve hayallerimden koparılmak, onlara ulaşamamak. 

George Bailey de sanki gözümün önünde öyle soluverdi. Belki de ben onun için ondan daha fazla üzüldüm. Kendimi biraz onun yerine koydum sanırım.


Ek bir fikir olarak filmde öne çıkan bir de kitap var. Filmin büyük bir kısmında Clarance karakterinin elinden düşürmediği Tom Sawyer'ın Maceraları kitabı. Bu kitabın rastgele seçildiğini hiç sanmıyorum. Neden bu kitap diye gerçekten düşündüm. Ama kitabı ilkokulda kısaltılmış haliyle okumuştum ve çok hayal meyal hatırlıyordum. Huckleberry Finn isminin o zamanlardan favorim olması gibi. Ama özünce çocuksu merak, macera isteği, bunun yol açtığı başını belaya sokmalar. Ve keşif... Hayatı iyi ve kötü yanlarıyla, kendi el yordamınla keşfetmek. Bu başından beri George Bailey'nin yapmak istediği şeydi. Sanki onun çocukluk haline bir gönderme gibiydi bilmiyorum. Belki çok alakasız bir çıkarım yapıyorum ama bunu düşünmek beni hüzünlendirdi. Neyse devam edelim. 

Film kısa bir film değil. 2 saati biraz aşıyor. Peki ben bu adamın tüm hayatını 2 saat boyunca neden izledim diye düşündüğünüz anda, size bunun nedenini vererek hikayeyi bitiriyor. Gerçekten güzel ve çarpıcı bir son hazırlamışlar. 
Kendinizi düşünürken buluyorsunuz. Hiç düşündünüz mü? Hayatınız boyunca kaç insanın hayatına dokundunuz? Neleri değiştirdiniz? Sadece var olmanız bile bu hayatta neye sebep oldu?

Bir yandan filmin sonunu sevsem de ufak da olsa beni kaşındıran bir şeyler vardı. 
İstediğin hayatı yaşayamıyorsan, yaşadığın hayatı sev diyordu sanki bir nevi. Kabulleniş. 
Buna baş kaldırmak istedim. İtiraz etmek istedim. Bilmiyorum :)

En sonunda film tek cümleyle açıklamak istersem bana Kim Namjoon'un bir sözünü hatırlattı.
 
"The fact that we are still alive is an enough reason to be respected."
"Bir insanın yaşıyor olması bile saygıyı hak ettiğini gösterir."

Sevgilerimle... 



Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

23 yorum:

  1. Namjoon nokta atışı yapmayı iyi biliyor. O zekadan da daha azı beklenmez zaten. Filme gelirsek merak ettim ama finaline olan isyanın beni durdurdu. Yazını okurken ve finalde sorduğun sorular neticesinde, karakterin dokunduğu herkesin birleşip hayalini gerçekleştirmesine yardım edeceğini düşünmüştüm. 😄 Biraz fazla iyimser bir yaklaşımdı, kabul ediyorum. 😂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @okurix, 148 IQ :) Sadece şunu söyleyebilirim: Bir kere olsun izlemeye değer bir film.
      Ben fazla irdeliyorum sanırım, bana bakma :p

      Sil
  2. amerikalıların klasik yılbaşı filmiiiii buuuu, güzel tabiiiii yaaa :) ben de izliyom yılbaşı geceleri :) bu tür filmler klasik ve mutluluk veren filmler, çok düşünmeden izlicen böyle filmleriii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @deeptone, Yaa evet ^_^ yılbaşı temalı filmleri çok ayrı seviyorum. Aynen pek düşünmemek gerekiyor aslında zevk de alıyorum ama arka planda sürekli çalışan benherneysemo.exe ye laf anlatamıyorum :)

      Sil
  3. ah mazi yaaa senin eski yazılarını hatırlıyom yaa örneğin arsen lüpenleri, yeni baskıları okuyodum da sen de yazmıştıın :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @deeptone, bu yorumu okuduktan sonra kocaman bir gülümseme oluştu yüzümde teşekkür ederim. Bir süredir düzenli yazamıyordum ama ufak ufak eski düzeni yakalıyorum. Gerçekten ah mazi :)

      Sil
    2. oleey o zamansaaa :)

      Sil
  4. İkiz izleyelim bu filmi demişti, nedense fırsatı bulup izleyemedik ama bu yorumdan sonra kesinlikle izlenecek listesinde ilk sıraya oturdu. :) Yorumun harika! Emeğine, yüreğine sağlık! ^^

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Kübrammm, teşekkür ederim ^_^ güzel bir film. Tam soğuk bir gecede sıcak çikolatayla izlemelik

      Sil
  5. Severek izlemiştim bu filmi :)

    YanıtlaSil
  6. Ben bu filmi iki kere seyrettim. Seviyorum yani :)) Eski filmlere büyük bir tutkum var. Ara ara eski film gecesi yaparım. Benim için bir çeşit terapi. Şimdi yazını okuyunca aklıma ne filmler geldi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @inci, gerçekten seviyorsun :) eski filmlere benim de zaafım var. Yeşilçam da seviyorum hazırda yorumum var :p Terapi gibiler, çok seviyorum. Mekanlar, kıyafetler, sosyal yapı, dönemin ruhu...

      Sil
  7. Filmin ortamı, mekân ve kıyafetler çok hoş gözüküyor. Ben de bu konunun birkaç farklı uyarlamasını izlemiştim. Şimdi de Dickens'ın kitabını edindim. Film izler gibi onu okurum muhtemelen ^^ Yorum için teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Beş Senede Devrialem, Evet güzeldi gerçekten de ^_^ Kitapla ilgili yorumunu bekleyeceğim :)

      Sil
  8. Yukarıda ikizin yorumunda ben bu filmi önermedim :D Başka bir filmdi, şu an aklımda değil ismi ama bu filmi de listeye almak istiyorum. :D Eski, klasik filmler çok hoşuma gidiyor.<3 Namjoon, tatlım nasılda güzel konuşuyor yaaa KALPLERCEEEE

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Esra Ercan, Yorumlarda birbirini yalanlayan ikizler :p Düzeltme için teşekkürler Esram. Ben de seviyorum bu tarz filmleri. Çünkü o KIM NAMJOON *_*

      Sil
  9. Ben bu filmi çok seviyorum. Tam bir "Kendini iyi hisset" filmi. Hatta Amerika'da her yılbaşında televizyonlarda bu filmin yayınlandığını duymuştum. Tekrar tekrar izlenebilir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Şule Uzundere, çok güzel bir ambiyansı var gerçekten filmin. Yılbaşlarında yayınlanmayı hak ediyormuş ^_^ Teşekkürler.

      Sil
  10. Bu filmi gerçekten çok seviyorum, Tom Sawyer göndermesi ise harika çünkü Tom George kadar hayalci, keşif aşkıyla yanıp tutuşan maceracı bir karakterdi nitekim George başına gelenler yüzünden Tom kadar maceraya atılamamıştır ama filmin ikinci yarısındaki o malum noktadan sonra bence asıl fark edilmesi gereken tek bir kişinin yaptığı fedakarlıklarla onlarca kişinin hayatını etkilemiş olması. Ve son olarak Mary... Harika bir eş ve sadık bir dosttu. Çokça sevgilerle:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Hayalci, Tom Sawyer göndermesi kitabı çocukken okuyup hayal meyal hatırladığım halde beni hemen vurdu. Çok güzel. Evet, yaşadığı hayatı sevmeyi tercih etti. Mary gerçekten çok iyi bir karakterdi :) Sevgiler ^^

      Sil
  11. Harika bir F.Capra filmidir. Bütün Amerikan aile filmlerinde olduğu gibi; bu filmde sonu iyi biten insana yaşama sevinci veren, "yaşamanın başlı başına bir amaç" olduğu tezini destekleyen filmlerdendir. Bu tezin özü; "her şeyin" mutlaka sonunda yoluna gireceği, mistik mucizelerin yanı başımızda olduğu, hayatın en güzel Amerikada olduğu şeklindeki Amerikan tipi hayat tarzının Amerikan insanının beyninde yer almasını sağlaması ve kişilerin asla karamsarlığa kapılıp kontrolden çıkmamasıdır Frank Capra da bu tarzın en iyi yönetmenidir. Amerikalı olmasak da bizde de harika duygular uyandıran bir filmdir. Moraliniz bozulduğunda bir kere izleyin.. derim
    İyi okumalar, sağlıklar dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @ankaralıkitapkurdu, filmi ben de çok beğendim. Ben biraz özgür ruhumla içten içe kıyısından köşesinden hayallerini de gerçekleştirmesini dilesem de "yaşamanın başlı başına bir amaç" olduğu fikri de güzel. Umut en olmadık zamanda bile var olabiliyor, sanki yanı başımızda bekliyor. Yorum için teşekkür ederim.

      Sil