Yine bir kısa kısa bölümüyle karşınızdayım... Bu sefer bir yazardan ve onun okuduğum 4 kitabından bahsedeceğim. Kiminin kitaplarına deli olduğu yazarı malesef birçok kez şans vermeme rağmen bir daha okumama kararı aldım. 4 kitabını okuduktan sonra buna karar vermiş olmak sanırım tamamen hakkım :)
Yazarla lisede deli gibi Psikoloji bölümüne girmek isterken tanıştım. Eroinle Dans kitabının sadece ilk sayfasını okuyarak almaya karar vermiştim çünkü kitabın ilk sayfasına göz gezdirirken karakter Psikoloji bölümüne girmiş olmaktan bahsediyordu. Beni sadece böyle tavlamıştı. Kapağı da çok güzeldi bu arada... Efendicağazıma söyleyeyim daha bu fikirleri aileme bile beyan etmemişken babam bir gün elinde bu kitapla çıkageldi. Babamın bu hediyesi beni şaşırtsa da kitaba dört elle sarıldım ve daha ilk bölümlerden hüsran...
Kitap nispeten iyi bir ailede yetişmiş Alev kızımızın üniversiteyi kazanması ve burada yanlış arkadaşlıklar sonucu eroin bağımlısı oluşunu anlatıyor. Kızımız çırpındıkça daha da çok batıyor. Çok renkli bir karakter yelpazesi var, eroinmanlardan aseksüellere kadar... Diğer 4 kitaba göre bir tık daha çok beğendiğim kitap buydu çünkü diğerlerine göre azıcık da olsa mutlu sonumsu bitiyor. Kitap boyunca karamsarlıkla beni boğan yazar bir kırbaç darbesi az atmak bile olsa insafa geliyor... Bu kadar bunaldıktan sonra yazarın aslında hiçbir kitabını almayı düşünmüyordum. Bir cephe alış değildi aslında. Sadece kitap aklımda "Of be ne kitaptı. Hemen bu yazarın başka kitabı var mı, alayım da okuyayım." şeklinde bir ışık yakmadı.
Gelelim okuduğum ikinci kitapla tanışmaya. Sanırım biraz da kendisiyle ilgilenmediğim için deli olan bir arkadaş takmıştı kafayı bu kitaba. Okumuş ve okurken Aslı karakterinde ne hikmetse beni bulmuş...
Artık ısrarlara dayanamayaraktan okuyup kurtulayım diye aldım. Herkesten de adını duyuyor, milletin okurken göz yaşlarını tutamadığını duyup merak da ediyordum. Biraz bu merak biraz bu arkadaş derken ediniverdim kitabı. Bu kitapta da Aslı Ve Murat'ın o büyüüüük (!) aşkı anlatılıyor. Aşklarına saygı duymakla beraber, bana biraz arabesk geldi. Okurken hüzünlenemedim. Biraz Murat adına üzüldüm ama kızının adını Aslı(m) koyacak kadar arabeskleştiğini görünce tüm üzüntülerim geçti... Velhasılı kelam gene Yeşilçam kokan "Benim ailem zengin, seni istemiyor.Biz kavuşamayız o halde ben de kızıma senin adını verir avunurum. Heyhaaat!" tadında yine kapkaramsar, yine kötü sonun dibine vurmuş bir kitap. Karakterde beni bulan şahsa huzurlarınızda, affınıza sığınarak bir Öh! demek istiyorum...
Yine aklımda yazarın bir kitabını okumanın ışığı yanmamışken bu sefer üniversiteden bir arkadaşım "En Son Yürekler Ölür"ü okumuş, çok etkilenmiş. Benim de bir kitapkurdu olarak bu kitabı okumadığımı duydu ya getirdi sağolsun (keşke en can alıcı kısmını söylemeseydi), ben yine kendimi Canan Tan'la baş başa, Karamsarlıklar Diyarı'nın dibinde buldum. Karakterleri yine en kötü durumlarda, tutunacak bir dal olmaksızın koyuverdi. Elimi uzatıp çekip kurtarayım onları bu hayattan dediysem de malesef yine insanı hayata küstürecek şekilde bitti... Bu kitaptan sonra Canan Tan okumamaya karar vermiştim tam olarak... Çünkü yazarın o umutsuz, karamsar, kendini tekrarlayan, bol mutsuz sonlu kitapları beni bunaltmıştı. Sanki üçünde de aynı kitabı okumuş gibi oldum çünkü hep aynı duyguları hissettim...
Ama kader ağlarını ördü yine... Bu sefer internette çok vakit geçiren bana bir misilleme tarzında "Aşkın Sanal Halleri" hediye geldi... Bu benim için Canan Tan'a verdiğim son şanstı... Bu sefer insanı hayattan değil, internetten soğutan, resmen internet kullanan (kim kullanmıyor ki?) sevgilinize/eşinize karşı paranoyak yapan hikayelerden oluşan bir kitaptı. Resmen kitap "Dünyanın binbir türlü hali var... Bak neler var, paranoyak olun... " diye sesleniyor gibi geldi bana... Kandırılanlar, aldatılanlar, aldatanlar, ohoo... Hakkını yemeyeyim o kadar hikayeden bir yada ikisi nispeten daha az mutsuz sonluydu...
Piraye'yi falan okumadım, çok seveni olmasına rağmen okumayı da düşünmüyorum. Çünkü yazarın karamsarlığında daha fazla boğulmak istemiyorum. Bu kadar kitaptan sonra benim tek merak ettiğim şey, yukarıda paylaştığım resminde bu kadar neşeli, süslü görünen yazarın, içinin neden bu kadar kasvet dolu olduğu? Neden okuyucularını bu olumsuz havalarda, en ufak bir umut kırıntısı bile vermeden karanlığa hapsedip mutsuz etmeye çalıştığı... Çünkü kitapları okuduktan sonra oluşan hava: "Bu ne menem bir dünya arkadaş, kaçsan da kurtulamazsın, mücadele etsen de faydası yok. En iyisi teslim ol..." Budur...
Yazarın daha önce çocuk ve mizah kitapları yazdığını duyduğumda şok olmuştum. Bu kitaplardaki havadan sonra, alıp okumaya da korkarım yani... Bu da bir ek bilgi olsun
Yazarın daha önce çocuk ve mizah kitapları yazdığını duyduğumda şok olmuştum. Bu kitaplardaki havadan sonra, alıp okumaya da korkarım yani... Bu da bir ek bilgi olsun
Kısacası yazara başarılar ve biraz umut diliyorum. Okuyucularına da mutlu okumalar, tabi olabilirseniz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder