24 Eylül 2012 Pazartesi

Grinin Elli Tonu - E. L. James




Kitabın Adı: Grinin Elli Tonu

Yazarı: E. L. James
Yayınevi: Pegasus
Orjinal Adı: Fifty Shades Of Grey
Çeviri: Sevinç S. Tezcan
Basım Yılı: Eylül 2012
Sayfa Sayısı: 576
Seri: Fifty Shades Serisi 1. Kitap
Tür: Yetişkin Romans

 Fifty Shades Trilogy


Dünyanın konuştuğu kitap sloganıyla ülkemizde de 18 Eylül'de satışa sunulan Fifty Shades serisinin ilk kitabı Grinin Elli Gölgesini dün itibariyle ben de bitirmiş bulunuyorum. Konusundan daha önce de bahsetmiştim ancak tekrar bahsedeyim... 

İngiliz edebiyatı öğrencisi olan Anastasia Steele okul gazetesinde çalışan ev arkadaşı Kate hastalanınca onun yerine milyarder Christian Grey'le röportaj yapmaya gider. Ancak kapıdan girişi bile yere kapaklanaraktır. Christian Ana'dan etkilenir. Ancak bu kendisinden etkilendiği için mi yoksa tavırlarından dolayı onu bir itaatkar sandığı için mi burası kitapta tam aydınlatılmamıştı. Ben merak ettim açıkçası, gerçi kitap süresince de bir çok ipucu vardı.

Ana da Christian'dan çok etkilenir ancak Christian Ana'ya ilişki teklif eder ve önüne imzalanacak bir sözleşme dayar. Zaten kitap bu teklifin kabul edilip edilmeyeceği ya da şartlar etrafında döndü diyebiliriz. 
Christian 15 yaşında bir Hakim'in İtaatkarı olmuştur ve şimdi ise kendi Hakimdir. Bugüne kadar 15 İtaatkarla birlikte olmuştur ancak daha fazlasını istedikleri için bu ilişkiler kısa sürmüştür. Christian'ın hakimi Ana'nın Mrs Robinson adını taktığı evli bir bayanmış. Açıkçası inanılmaz sinir oldum o kadına. Ciddi manada bir çocuk istismarı!. Ana ise Christian'la normal bir ilişki istemektedir. Daha önce hiçbir ilişkisi olmayan biri olarak Christian'ın teklif ettiği ilişki ona biraz sert ve ters gelmektedir. Christian ise ancak bu şekilde bir ilişki kurabilmektedir. Ayrıca kendisine dokunulmasından da nefret etmektedir.

Ancak Christian Ana'ya bir sürü taviz verir, "Sende bir şey var. Bana ne yaptın?" der sürekli. Zaten kitabı okunabilir yapan kısım da bu. Aşk geliyorrr diye bekliyorsunuz. Yoksa sırf fantazilerden oluşan duygusuz bir kitabı okumak isteyeceğimi sanmıyorum... Ayrıca Christian'ın Ana'nın nereye gittiğini ne yaptığını sürekli bilmesi de beni bayağı güldürmüştü. Gerçek hayatta insanı ürpertecek bir durum olsa da kitapta güldürüyor. Christian kendi tarzında Ana'ya çok değer verdiği bir gerçek.  Güçlü yanının arkasında çok kötü şeyler yaşamış kırılgan biri vardı... Hem çocukluğunda terk edilmenin ve evlat edinilmenin verdiği kırgınlık, hem de mükemmel bir aile tarafından evlat edinilmiş olmanın verdiği yetersizlik duygusu... Sanırım elinden her şeyin gelmesinin bir nedeni de bu... 

Ana'nın iç dünyasında sorunlarını tartıştığı ve her şeye mantıklı bakan kısmı olan bilinçdışı adını verdiği ve bir de duygusal davranan 'içimdeki tanrıça' adını verdiği iki yönü var. Onlarla sürekli tartışması da güzeldi.

Kitapta eğlenceli kısımlardan biri de mailleşmeleriydi tabi ki. Ben çok güldüm o kısımlarda :) 

Ancak tek eksi yön olarak kitabı okurken benim aklım hep başka alanlara kaydı. Örneğin, önceki yazımda yazarın bu kitabı bir forum sitesinde bir Twilight fan hikayesi olarak yazdığını belirtmiştim, o nedenle karakterler inanılmaz derecede Twilight kokuyordu. Ayrı bir kitap olarak çıkarılmasına rağmen üzerinde isimler hariç pek değişiklik yapılmamıştı. Bunu bilmesem de tam bir Twilight hikayesi oldğunu söyleyebilirdim.

Esprili mailleşmeleri ise Bridget Jones'un Günlüğü'nde Bridget'ın Daniel'la mailleşmelerini hatırlattı bana,  esprili yönleriyle özellikle... 

Ayrıca uzun zaman önce izlediğim bir filmi de aklıma getirmişti karakterler kısmında, ama düşündüm filmin adını hatırlayamadım... 

Christian Grey'i okurken aklıma The Secretary'deki Edward Grey de geldi açıkçası...

Christian'ı aslında duygusal buldum bir yönden. Gerçi bu Ana'ya verdiği bir taviz de olsa malesef ki gerçek BDSM ilişkisiyle karıştırılmamalı bence. Diğer yandan ise BDSM'nin sado-mazoşist ilişkilere benzemediği ve karşılıklı memnuniyete dayandığı da bir gerçek tabi...  Yine de pembe hayallere kapılmamak lazım... 

Efendim sonuç olarak kitap bana derleme ve alıntılı gelse de dili akıcı ve kendini okutuyor. Ayrıca çoğu kişiyi kitabı almaktan alıkoyan şeyin cinsellik kısımları olduğunu okumuştum. Okuduğumuz romance'lardaki gibi geldi bana, aşırı rahatsız olmadım... Ağır bir cinsellik yoktu...  Açıkçası Seninim ya da Kördüğüm kitaplarındaki cinsellik bundan daha fazlaydı diye de düşünmüyor değilim...

Son söz olarak akıcı ve güzel okunuyor, o kadar sayfa nasıl bitiyor anlamıyorsunuz... Ama özgünlük benim için çok önemli o nedenle: 
PUANIM: 


2. Kitap Karanlığın Elli Tonu Adıyla Ekim ayında, 3. kitap ise Özgürlüğün Elli Tonu adıyla Kasım ayında raflardaki yerlerini alacakmış... 
Kitabın Amerikan versiyonu ve İngiliz versiyonunda 3. kitabın kapak resimleri farklı. Birinde anahtar resmi varken diğerinde kelepçeler var. Bence konu göz önüne alınınca kelepçe daha mantıklı... Ben de onu beğendim... 

Veee kitabı da okumuş bir insan olarak filmi çekilecekse bence de kesinlikle Christian'ı Matt Bomer oynamalı. Sanki onun hayat bulmuş hali gibi :) Gerçi filmini izleyeceğimden emin değilim ama yakışacak tek seçenek o bence... Ian Somerhalder sen uzak dur lütfen... :)



4 yorum:

  1. bana kalırsada isminden mi emin değilim ama christian bale da çok yakışır gibi geliyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çoğu öneriden daha mantıklı bence, örneğin çok güçlü olasılıklardan Ian Somerhalder'dan... Ama benim okurken gözümün önüne gelene de çok yakın olarak Matt Bomer sanki canlı örneği gibi... :)

      Sil
  2. Ben kitap ile ilgili bir tek sonunu anlayamadım.Yani çok ucu açık bitti umuyorum serii kitap olarak okuduğumuzda sonuca bağlanır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seri olduğu için en can alıcı yerde bitmişti ilk kitap, ikinci kitap da aynı şekilde 1.5 sayfalık bir sonla yine heyecan unsuru korunmuş. Ama aldığım tüyoya göre 3. kitapla gayet net bir şekilde son buluyormuş seri :)

      Sil