7 Eylül 2015 Pazartesi

Yedi Gece - Anna Campbell (Sons of Sin #1)


Kitap Adı: Yedi Gece
Yazar: Anna Campbell
Çevirmen: Zeynep Okan
Yayınevi: Epsilon Yayınları
 Sayfa Sayısı: 462
Basım: Mayıs 2014
Seri: Sons of Sin #1

Seri Sıralaması:
#1 Yedi Gece / Seven Nights in a Rogue's Bed (Jonas&Sidonie)
#1,5 Days of Rakes and Roses (Lydia&Simon)
#2 Serserinin Öpücüğü / A Rake's Midnight Kiss (Richard&Genevieve)
#3 What a Duke Dares (Cam&Penelope)
#4 A Scoundrel by Moonlight (James&Nell)
#4,5 Three Proposals and A Scandal (Elias&Marianne)



Anna Campbell'ın okuduğum ilk tarihi aşk romanı yazarı olduğunu ve bendeki yerinin apayrılığını blogda her seferinde söyledim, yine söyleyeceğim. 
Yazarın Mahrem ve Günahın Esiri adlı kitaplarının yorumu için TIKTIK.
Kendisiyle yaptığım röportaj için TIKTIK.

"Seni öpmeme izin vermeyeceğinden emin misin?"
"Akıllı olmalıyım."
"Akıllılık fazla abartılmış bir erdemdir, amore mio."
"Erdem konusunda pek de uzman sayılmazsın."
"Erdem benim düşmanımdır. Onunla yeteri kadar uğraştım."


Yedi Gece'yi okuyalı bir süre geçti ancak yorumu ancak şimdi yazabiliyorum. Bu kitabı okuduğumda uzun süredir Anna Campbell okumamıştım. Kitabın bir yerinde durup sesli bir şekilde "Çok iyi geldi," dedim. Bu hissi nadiren hissederim ve en son ne zaman hissettiğimi hatırlamıyorum. Anna'nın kalemini ne kadar özlediğimi ve yazarın bana ne kadar iyi geldiğini tekrar hatırlamış oldum. 

Her ne kadar ben sevsem de herkese kolayca öneremediğim oluyor çünkü kendisi genel historical romance kitaplarından biraz daha farklı bir tarza sahip. Özellikle ilk dönem kitaplarında bu durum daha belirgin. Bana sorarsanız tarihi aşk romanı sevenlerin en azından denemesi gereken bir yazar. 

"Ben kıyafetlerimi hiç de uygunsuz bulmuyorum."
"Masumiyetin bir başka üzücü işareti. Bir gün sana zincirlerini gösterdiğim için minnettar olacaksın."
"Bu bir hayır hizmeti mi?"
"Bir erkeğin hemcinslerine karşı görevleri vardır."
"Muhtemelen sana madalya verirler."
"En azından bir şovalyelik verirler."
"Kadınlığa hizmetin için."
"Benim niyetim sana hizmet etmek, bella."

Gelelim Yedi Gece'ye. 
En kısa haliyle özetlersek Sidonie kız kardeşi Roberta'nın kumar borcunu ödemek için Jonas Merrick'le yedi gece geçirmek zorundadır.
Açarsak, Jonas, Roberta'nın kocası William'ın gayrımeşru kuzenidir. Jonas'ın babasıyla İspanyol annesinin evliliği asla kanıtlanamadığı için vikontluk William'a geçmiştir. William, oldum olası kuzeninden o kadar nefret eder ki hiçbir alanda ondan aşağı kalmamak için sınırları zorlar, ancak maddi olarak zor durumdadır. 
Roberta'nın ise kumar bağımlılığı vardır. Bir oyunda Jonas'a yüklü bir miktar kaybeder. Bu parayı kocasının haberi olmadan ödemesi mümkün değildir, zaten paraları da yoktur. Jonas ona borçları karşılığı yedi gece geçirmeyi teklif eder. Roberta'nın iki çocuğu vardır ve kocası onun can düşmanıyla birlikte olduğunu öğrenirse zaten şiddet uyguladığı karısını öldürmesi işten bile değildir. Sidonie bu koşullar altında ablasının yerine kurban olmayı kabul eder. Hem annesinin, hem de ablasının evliliklerine şahit olduktan sonra asla evlenmemeyi kafasına koymuştur. Hiçbir erkeğin boyundurğu altına girmeyecektir. Bu utanç dolu yedi geceyi geçirdikten sonra tamamen unutup yalnız hayatına devam edecektir. 

"Tutkularının onları yanlış yola çekmesine izin veren insanları hep küçümsemişimdir."
"Şimdiyse tutkunun acımasız bir efendi olduğunu öğrendin."
"Kendimi ayrıcalıklı zannettiğim için uygun bir ceza."

Jonas herkes tarafından adeta bir canavar olarak tanınmaktadır. Yüzünün bir yanı boydan boya yaralıdır ve gayrımeşru bir çocuktur. Oldukça sert ve acımasız bir mizacı vardır. Roberta ile yaptığı anlaşmanın onun için tek amacı William'dan ve kendisinden nefret eden Roberta'dan intikam almaktır. 
Jonas yılın belli zamanlarını yapayalnız bir kalede geçirmektedir. (Ben şato olarak canlandırdım ^^)
Yaralı yüzünün ve gayrımeşru olmasının acısıyla Roberta'yı beklerken karşısında masum bir kız bulur. 
Bu kız diğer insanların aksine yaralı yüzüne korkmadan veya tiksinmeden bakabilmektedir. Ayrıca tüm masum görüntüsünün altında yatan ateşli mizacı ikiliyi dayanılmaz bir yakınlaşmaya sürükler. Sidonie, Jonas ile birlikte olursa kaybedeceği şeylerin büyüklüğünü anlayınca dehşete düşer. Jonas ise seçimi ona bırakmıştır.

Hem içten içe yaralı ama dışı sert bir kabul bağlamış bir adamın yaşadığı ıssız bir kale, hem kış vakti, dışarıda delicesine bir fırtına, hem de bir Anna Campbell kitabı.  İnsan bir kitaptan başka ne ister ki? 
Bu serinin çevrilmesini çok uzun bir süre bekledim. Sons of Sin serisi adından da anlaşılabileceği gibi bir günah sonucu meydana gelmiş asilzadelerimizi anlatıyor. Yani tüm karakterlerimiz gayrımeşru. İkinci kitabı da aldım ama henüz okumadım. 

Kitap duygusal olarak yoğun bir kitaptı. Sidonie'nin ikilemleri ve derin istekleri arasında kalmışlığının çaresizliğini, Jonas'ın sert ve küstah görüntüsünün altında aştığını düşünse de bir türlü üstesinden gelemediği içine işlemiş acılarını, Sidonie'ye olan arzusunu, sevgisini, şefkatini hissediyorsunuz. Zor bir ilişki, zor bir kitap ve çok güzel. 

Unutmadan, Jonas hayatının bir dönemini İtalya'da geçirdiği için kızımıza bol bol italyanca hitaplarda bulunuyordu, hoştu ama çok fazlaydı. Bella, Cara, Carrissima, Tesoro, Amore Mia... 

Bu alıntıyı sadece kitabı okuyanlar anlayacaktır ama paylaşmazsam ölürüm. :D
"Bu oldukça tuhaf bir durum, Cam, eski dostum," dedi Sör Richard kuşkulu bir şekilde. "Sen ne düşünüyorsun?"
Dük'ün dudakları neredeyse bir gülümsemeye dönüşecek kadar rahatladı ve bakışlarını Sidonie'nin üzerinden çekmeden konuştu. "Fareleri."

Yeni kitaba hemen başlamaya çekiniyorum çünkü yayınevi yazarı senede bir kez belki çıkarıyor. Yorumunu girmediğim Uykusuz Geceler ve Sana Teslim Oldum'un yorumlarını girmek istiyorum. 
Bu kitapta Anna Campbell'a neden can yazarlarımdan biri dediğimi (Blog ikizim Kitap Tutkusu'nın lafıdır can yazarım:) bir kez daha görmüş oldum. Dediğim gibi çok iyi geldi. 



Yazarın orijinal kitap kapaklarına ise ölüyorum. Şunlara bakar mısınız? *_* Bir tanesi mi kötü olmaz?
Türk kapakları da fena değil ^_^

Bu arada yazarın Türk halısı takıntısını bu kitapta tekrar hatırlamış oldum. 
Bu kitapta tanıyıp sevdiğimiz diğer gayrimeşru çocuklarımız Richard ve Cam'in hikayelerini merak etmemek elde değil. 

Sevgiler :* 

Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder