Kitabın Adı: Çirkin
Yazar: Judith Ivory
Orijinal Adı: Beast
Çeviri: Esra Gül
Yayınevi: Koridor Yayıncılık
Sayfa Sayısı: 391
Yayın Yılı: 2010
Yine Historical-Romance / Tarihi Aşk Romanı tarzı bir kitapla karşınızdayım. Arada bu türü okumak kafa dağıtıyor, güzel oluyor. Türleri karıştırarak okumayı seviyorum. Mesela bu kitaptan sonra Linda Howard - Sweeney yorumu gelecek... O ise çoğu türü kapsayan bir kitap diyebilirim...
Hikayeyi çok merak ederek almıştım. Prens Harcourt -ki bu prenslik ünvanı eskide kalmış bir şeydir- parfüm işiyle uğraşan bir asilzadedir. Malzeme alım satımı sürecinde Amerikan bir aileyle tanışır. Bu aile oğlumuzu çok sever ve illa kızlarını ona vermeye çalışırlar.
18 yaşındaki Lousie Vandermeer ise her ne kadar insanların kendini bilgeliğiyle değil de güzelliğiyle değerlendirmesine kızsa da kendisi de dış görünüşe önem veren sığ bir genç kızdır. Hayat konusunda telaşlı ve isteklidir. Ama geldiği gemide evleneceği erkeğin çirkin,yaşlı, topal bir adam olduğunu öğrendiğinde bir nevi bir macera yaşamaya karar verir.
Kimsenin bilmediği üzere oğlumuz da o gemidedir ve müstakbel eşi olacak kişiyi güvertede bir teğmenle cilveleşirken görür. Ve onu baştan çıkarmaya karar verir.
Kızımız oğlumuzu bir Arap şeyhi sanmaktadır ve onunla hep zifiri karanlıkta görüşür. Çünkü oğlumuzun gözünde bir yara izi vardır. Karanlıktaki paşası onun kalbini çalar ve birlikte olurlar. Ve gemi limana yanaştığında her şey bitmiştir.
Aslında her şey Fransa'nın o güzel köşesinde yeniden başlar. Prensimiz kızımızı bu sefer tekrar baştan çıkarmak zorundadır ama aralarında gemideki paşanın hayaleti vardır :) Charles'ın kendini kıskandığı kısımlar eğlenceliydi...
Karakterlere bir bakış atarsak Louise'in karakteri beni hep itti. Hem aşık, hem öfkeli, hem neşeli hali... Ne kadar Charles ona 'ne istediğini bilen biri' dese de bence ne istediğini bilen birinden çok şımarık bir kız çocuğu gibiydi. Gerçi daha 18 yaşında olmasına bağlayabiliriz bunu ama yine de Charles'ın bahsettiği gibi bahsetmezdim ben onun hakkında. Bence 18 yaşında, hayata karşı heyecanlı, tutkulu ve meraklı; dış görünüşe önem veren, yersiz zamanlarda kırıcı, inatçı ve şımarık biriydi.
Charles'a gelince oldukça kibirli bir karakterdi ama kibir Louise'de sırıttığı kadar sırıtmıyordu onda. Kendini sevdiriyordu. Bu aşırı güven bir yandan da yüzündeki yaranın yarattığı aşağılık kompleksini saklamak içindi diye düşünüyorum.
Bu arada annesiyle babasını tanıyınca Louise'in bu hali biraz daha anlaşılır oluyor. Ben annesiyle babasını ki özellikle annesini hiç sevmedim. Sürekli sosyalleşme derdinde, itici ve sığ bir kadındı. Gerçi kızına iyi bir evlilik yaptırma telaşı ve sosyalleşme arzusu dönemin ruhunu da yansıtıyordu ama ben sevemedim...
Kahramanın çirkin olduğu kitapları severim nedense, hani kitabın arka kapağında da diyor ya içindeki prensi ona gösterene kadar diye. İşte o anları beklemeyi seviyorum...
Ama nedense ben Judith Ivory'nin dilini aşırı akıcı bulmadım. Kendinden mi, çeviriden mi emin değilim. Bazı yerlerde tutuk tutuk ilerledi. Ama buna rağmen kendini okutuyordu.
Kitabın bana kazandırdığı en büyük şey sanırım amber ve parfüm malzemeleri konusunda derin ve de tarihsel bir bilgiye sahip oldum. Kitabın büyük bir kısmı buna ayırılmıştı çünkü. :)
PUANIM: ♥♥♥
Ve bu da yurtdışı kapağı. Bizim kapağımızı tercih ederim bu sade kapağa... Koridor'un kapağı olaya daha çok yakışmış, daha bir gizemli ve ateşli olmuş. Perde ayrıntısını da sevdim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder