23 Mart 2025 Pazar

Emanet Çocuk - Claire Keegan (Kitap Yorumu)


Adı: Emanet Çocuk
Yazar: Claire Keegan
Yayınevi: Jaguar Kitap
Çevirmen: Behlül Dündar
  Sayfa Sayısı: 80
Basım: 2010
Türkçe Basım: Mayıs 2021

1980’lerin başında, İrlanda kırsalındayız. Küçük, isimsiz bir kız çocuğu, kendi ailesi tarafından daha önce hiç tanışmadığı çocuksuz Kinsella çiftine bırakılır. “Emanet çocuk”, yeni ve geçici evindeki ilk günlerinden itibaren kendi iç dünyası ve duygularını tanımanın yanı sıra, “aile” ve “ev” denilen şeylerin daha önce hiç tecrübe etmediği olanaklarını, özellikle de dalgalı yaşam denizindeki yol göstericiliğini ve iyileştirici yanlarını da keşfetmeye başlar.
Çağdaş İrlanda edebiyatının en parlak isimlerinden Claire Keegan Emanet Çocuk’ta, bir kız çocuğunun gözünden İrlanda’nın yemyeşil vadileri ve parlak gökyüzüyle bezeli pastoral yaşamını, hırçın rüzgâr ve dalgalarla falezler misali yontulmuş taşra insanlarını son derece dokunaklı ve yalın bir dille anlatıyor.
“Emanet Çocuk’ta görkemli bir dizi biçimsel güzellik, derin ve verimli bir yetenek tarafından resmediliyor. Claire Keegan, okuyucuya basit hikâye diye bir şey olmadığını ve sanatın insan yaşamı için ne kadar elzem olduğunu hiç unutturmuyor. Keegan doğru kelimeleri seçme konusunda heyecan verici bir içgüdüye sahip; yaşamın sonsuz ihtimallerine ve kesinliğine karşı sabırlı bir özen göstermekte ise son derece mahir.” Richard
Ford

Tası suya daldırıp dudaklarıma götürüyorum. Su daha önce hiç içmediğim kadar soğuk ve temiz: Babamın bırakıp gidişinin tadı var suda; hiç orada olmayışının, gittikten sonra bana ait hiçbir şeyin olmayışının tadı. Tası yeniden daldırıp güneşin suda yansıdığı yere kadar kaldırıyorum. Altı yudum içip, utancın ve sırların barınmadığı bu yerin, şimdilik, yuvam olmasını diliyorum.

    Tesadüfen görüp aniden okumaya karar verip bir oturuşta okuyup bitirdiğim bir kitap oldu. Uzun zaman sonra bir oturuşta kısa da olsa bir kitabı okumak eski günlerin hazzını verdi sanki. 

    Kitap; İrlanda kırsalında pazar günü kiliseden çıktıktan sonra babasıyla bir araba yolculuğuna çıkan bir kız çocuğuyla başlıyor. Olaylar ismini bilmediğimiz, kitap boyunda da bize söylenmeyen o kız çocuğunun bakış açısıyla anlatılıyor. Onun zihnindeyiz, onun gözüyle görüyor, onun eliyle kavrıyor, onunla hissediyoruz. Sanki biz o'yuz. Yazar bize aslında o kızın hikayesini anlatmıyor da yaşatıyor. Bu hoş bir bakış açısıydı. Her şeyi onunla birlikte öğreniyoruz ve onun çocuksu bakış açısıyla, algısıyla deneyimliyoruz. 

    Konuyu uzun uzun anlatmak istemiyorum, arka kapakta yeterince bahsedilmiş. Eğer okumaya karar verirseniz siz de o çocukla birlikte öğrenin isterim. Ama yine arka kapakta bahsedildiği gibi ev ve yuva kavramlarının farkını sorgulatan bir kitap. Bir çocuğun zihninde onun korkuları, kaygıları, sevinçleri, hayattaki en ufak şeyi bile yeni deneyimlediği andaki o hissiyatı, hiçbir yere tam olarak ait hissedememek... İnsan gelişen, değişen bir varlık. Bir yerden gittiğimizdeki biz ile döndüğümüzdeki biz aynı kişi olmuyoruz. Öğrenen, bilen insan bir daha asla eski bilmediği haline dönemiyor. Dönmemeli de belki de. 

"Bir yerde sır varsa, orada utanç vardır. Utançsa ihtiyacımız olan bir şey değil."

    Beni en çok etkileyen anlardan biri çocuğun Kinsella' nın kucağında otururken çok oturduğundan, bacağını ağrıttığından endişe duyduğu o andı. İçine doğduğumuz ailenin kuralları, hayata bakışı içimize o kadar işliyor ki, başka bir ihtimalin varlığı bile bazen bizi şaşırtabiliyor. 

    Kitabın içeriğinden çok bahsetmek istemiyorum. Ama olaydan çok bir durum öyküsü gibi. Okurken İrlanda kırsalını yaşıyorsunuz. Bir çiftlik evinin kokusu, günlük işleri, kuyudan su çekerken çocuk sesinin duvarda yaptığı yankı... Yazarın kendisi de 1968' de çiftçi bir ailenin kızı olarak İrlanda' da doğmuş, kitap da 1980lerde tam da onun çocukluğunda geçiyor. Yazarın tarzını sevdim ve diğer kitaplarını da araştırdım. Türkçeye çevrilmiş iki kitabını daha buldum.


                                                  

    İlk çevrilen kitabı Yüz Kitap'tan Mavi Tarlalardan Yürü isimli öykü derlemesi. Çevirisi çok beğenilmemiş. Ama Emanet Çocuk' un çevirisi Jaguar Kitap'tan Behlül Dündar' ın çevirisini ben beğendim. Diğer kitap Böyle Küçük Şeyler de Jaguar Kitap'tan. Bunları da okuma listeme aldım. Jaguar Kitap' ı biraz araştırdığımda kapak tasarımlarını beğendim. Minimalist ama vurucu kapakları var. Hoşuma gitti.

Şimdilik bu kadar. Sevgiler :*



Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

2 Şubat 2025 Pazar

Yaz Aşkı & Son Öpücük - Yosun Yeşilmen #Türk Beyaz Diziler

    

    Aklıma geldikçe uğradığım bir yere döndü burası artık. Bunu kabullendim. Sadece bu aralar daha sık aklıma gelmeye başladı. Epeydir eskisi gibi kitap okuyamıyorum. Bunu da kabullendim. Ama birkaç gün önce hafta sonu kahvaltısı yaparken elime öylesine aldığım bu iki kitabı bir oturuşta okuyunca açıp seneler önce ilk kitaba yaptığım yoruma baktım. Epey de detaylı eleştirmişim o kitabı :) Yazdıklarım da hoşuma gitti, hiç üşenmemişim. Madem öyle, neden bu kitapların yorumları da blogda olmasın ki? Böyle kitaplar okumak biraz da benim suçlu zevkim sanırım. :)

    Öncelikle tabii ki önce kısa bir bilgi vereceğim bu yazıda da. Beyaz Dizi okumaya başladığım o mistik dönemde sahafta Türk bir yazar tarafından yazılmış beyaz dizi görünce, bizsel anlamda ilk beyaz dizi denemesini denemek istemiştim. O dönem Artemis Hafta Sonu ile muhtemelen eşantiyon olarak verilen bu kitapların 1,2 ve 4 numaralı kitapları vardı elimde. 1.' yi yorumlamıştım. 2 ve 4 numaranın yorumunu da bu yazıda okuyacaksınız. Sabrınız varsa :p Ve 10 numaralı olan Sana Veda Edemem' i de arada aldım. :) Aşk nefret ilişkisi gibi Türk Beyaz Dizi kitapları ile aramdaki. 

    Yazarla ilgili de şu şekilde kısa bir tanıtım var kitabın içinde:
 'Yosun Yeşilmen, 1970 yılında İstanbul'da doğdu. Kadıköy Anadolu Lisesi ve İstanbul Üniversitesi - İngiliz Edebiyatı'nda okudu. Aynı üniversitede Edebiyat Psikolojisi üzerine bir master tezi hazırladı. BBC televizyonu için çekilen dizilerde editör olarak çalışıyor. Londra'da eşi ve kızıyla birlikte yaşıyor.'

    İlk kitap yorumum ise buradadır efenim: İlk Aşkım - Yosun Yeşilmen TBD#1
Bu kitapla tanıştığım yazarın yazım dilini çok cinsiyetçi ve tutarsız bulmuştum. Kitapların yorumlarından sonra genel bir yorum daha yapacağımdır. O zaman... 


Yerli Dizi #2  YAZ AŞKIM - YOSUN YEŞİLMEN
Basım: Ağustos, 2006
Sayfa: 127
Konu: Kumru'nun iş gereği gitmek durumunda kaldığı Bodrum' da yaşayacakları, daha önceden hayal edebileceği türden değildi. Aşkların en güzelini de orada bulacaktı, acının en büyüğünü de yine orada çekecekti. 
Eğlencenin baş şehrinde karşısına çıkan Oğuz ile birlikte daha önce hiç yaşamadığı hislerin tüm varlığını eritmesine izin verecek, kendini sarı sıcağın ve değişen hayatların etkisinden kurtarmak için çok büyük bir mücadele vermesi gerekecektir. 
Sahilde geçen tüm o gecelerden sonra Kumru'yu artık bambaşka, hiç hesapta olmayan bir gelecek bekliyordu.

Aşkı aramamak lazım...

    İlk kitap o kadar kötü gelmişti ki bana bu kitap onun kadar kötü değildi. Evet, kötüydü. Ama ilk kitap çıtayı o kadar yerlere indirdi ki, bu kitap bile daha iyi geldi. Kitabın konusu o kadar konuyu anlatmıyor ki konudan kısaca bahsedeyim. Yukarıdaki konudan pek bir şey anlamamanız normal çünkü laf-ı güzaf. 

    Kumru, kitabın girişindeki o uyarıya aykırı olarak aşkı arayan bir genç kızdır. İşi ise çoğu iş yerinde oluşan boşluğu geçici olarak dolduran geçici eleman görevini almaktır. İş vereni Tuğçe, titiz ve prensipli olan büyük iş adamı Oğuz Bey' in iş teklifi için Kumru' yu önerir. Kumru bu iş için bir gizlilik sözleşmesi imzalayacak, hiçbir elektronik eşya ve 'kırmızı kıyafet' almadan Oğuz' un Bodrum'daki malikanesine gidecek ve Oğuz' un doğum yapan kişisel asistanının yerini alacaktır. Ve macera böyle başlar. :)

    Kitap, yaz mevsiminde bir toplu taşıma aracında başlar. Dünyanın en kötü ikililerinden biri, kabul. Kızımız aşka susamış biri olarak zihninde kendi klibini çekmek istiyor ama şartlar el vermediğinden tam bir anewliz woman olarak toplu taşıma aracında bulunan kişilerin duş alma alışkanlıklarını analiz ediyor. 'Yıkanmıyorlardı işte, yeteri kadar yıkanmıyorlardı!' Bir de masaya çık tepin istersen. Toplu taşımayla işine giden ekmeğinin peşindeki ve belli bir alım gücüne mahkum olmuş insanların 'naylon' kumaştan kıyafetlerini yargılayarak üstüne hiçbirinin yeterince yakışıklı olmadığından yakınıyor. 'Üçü, yaşamaktan bezmiş suratlı, ikisi sadece kendisiyle meşgul, vasat tipler işte...'  Beğendiremedik ablamıza kendimizi. Vay be, ekmeğimin peşindeyken başkasının zihninde yargılanıyorum. Ablaya güzellik/yakışıklılık borcumuz var sanki. Sen hayat gailesi nedir bilir misin esas kız abla? Kendi halinde olan insanları da beğenmiyor çünkü dünya onun etrafında dönüyor, ne demek esas kıza tapmıyorlar? 
    Sonra o yaz günü tıkış tıkış toplu taşıma aracında insani olarak su içen kadınlara asla sıcaktan olabileceğini düşünmeden 'zayıflamak için yetmemiş su içmek.' diyor. Aynen, Türkiye' de yaşamak hiç stresli değil. Sonra da hayatınızda hiç duymadığınız tavsiyeler sıralıyor zihninde; 'Az yiyin, hareket edin!' Çünkü kendisi yaza uygun elbiseli, ne yerse yesin kilo almayan o esas kızlardan. Genler b*tch diyor yani. Uzun boy, düz kemikler, yeşil gözler, biçimli yüz hatları, herkesin övgüler dizmeden edemediği saçlar... O sırada benim ailemden aldığım son kullanma tarihi geçmiş genler... Ablamız bu kadar reklamını yaptıktan sonra; "Ama bunların hiçbir önemi yoktu, hiçbir zaman 'ben güzelim' diyerek yaşamamıştı." Girl! Sabahtan beri ne anlatıyorsun? Bu arada bu genleri de görüşmediği ve yerin dibine soktuğu babasından almış. Çocuk travması yani! Bu konuyla ilgili kitapta inanılmaz can sıkıcı bir bölüm var. Arkadaşı buna sosisli sandviç yemeyi teklif ediyor. Kumru da sağlıkları için iyi olmadığını söylüyor. Arkadaşı da ekmeğini yemeyiz, sonuçta protein, yenür deyince de 'Peki yağı ne yapacaksın? Benim için hava hoş, ben ne yesem şişmanlamam' diyor. Şöyle bir insanla gerçekten arkadaş olmak isteyen var mı aranızda. :)

Kısaca özetlersek;
Ad:Kumru
Gözler: Not just yeşil, mahzun yeşil  
Görev: Hayatının aşkını bulmak 
Yetenekler: Milleti zihninde yargılayıp aşağılamak
Kendini tanımlayış: Kumru, kalbinde bir yumru.
Kadınlara karşı cevval, erkeklere karşı munis bir kedi. 

    Konumuza dönersek; Oğuz Bey, Kumru ile çalışmak istiyor elbet ama öncesinde kısa bir konferans görüşme yapmak istiyor, görüntülü. Sırf görüntülü görüşmek istedi diye adama asrın sapığı muamelesi yapıyor. :)
     Oğuz; 40 yaşında, eşinden boşanmış ve kızı Ada ile yaşayan bir adam. 
En azından Kumru, aşkı arasa bile kendini bu geçici işlerden kurtarmak isteyip 'gerçek bir kariyere ve gerçek bir erkeğe ihtiyacı vardı' şeklinde teskin ediyor. İlk kitabın kahramanı Naz'dan bin kat daha iyi. En azından kariyerini önemsiyor ve ön plana koyuyor. 
    Oğuz epey mükemmeliyetçi biri. İsteklerinin çoğunun bir sebebi var. Örneğin elektronik eşya getirilmemesini, bunları kendisinin sağlayacağını söylemesi hoş değil ama anlaşılır. Parfüm vs. gibi şeylerin olmamasını istemesi çünkü kızının astım hastası olması anlaşılır. Ama kırmızıyı yasaklıyor, kitabın bir yerinde Ada kırmızı mayo giyiyor ama bu kırmızıyı Kumru' ya yasaklaması konusunda tek bir açıklama geçmiyor. Yazar bunu eklediğini unuttu galiba, bir sonuca ulaştırmadı. 

    Neyse her şey hazır olup Bodrum' a varıyor Kumru, uçaktan iner inmez terliyor ve bacaklarından sular akıyor? Bu nasıl bir terleme şekli, onun ter olduğundan emin miyiz? Onu almaya gelen Oğuz' un şoförü kızın 2 saat sıcaktan yakınmasını duyunca klima açmayı teklif ediyor ve Kumru ne diyor biliyor musunuz? Şu repliği 40 yıl düşünseniz asla tahmin edemezsiniz. KLİMA OBEZ YAPIYOR! diyor. :) Ne alaka? Alakası şu ki; insan vücudu terleyerek efor sarf ediyormuş, kalori yakıyormuş, klima bu eforu elimizden aldığı için kaloriler kalıyor ve kilo alıyormuşuz. Yorumsuz. :)

    Gittikleri yerin adı; Ağlayan Kayalar. Bu isim çok romantik geldi bana. Malikane kendine ait bir koyu ve sahili olan mahrem bir bölgede. Bu yüzden merkezden epey uzak. Bizim ruh hastası Kumru da yine yolda düşüncelere dalıyor. Düşünce silsilesi ektedir: 'Burası ıssız. Burada araba lazım. Verseler de kullanamam ki. Ehliyetim yok zaten. Çünkü biz çok fakirdik neden olsundu ki. Ühü!' Ve arabada sarsılarak ağlamaya başlıyor. Yemin ediyorum, drama queen diye bir tabir olmasa da bu kız drama queen olurdu. Şoför de genç ve hoş bir delikanlı bu arada, bunu da sıkıştırıyorlar araya, suskun da bir adam. Bunu arabaya binince belirtiyor. Ve Kumru bu hareketiyle suskun adamı zorla kendini teselliye mecbur bırakıyor. Utanç verici.
    Sıkı durun evi tarif ediyorum; hayal ötesi bir koy, ev koyun ucunda geniş bir alan üzerine kurulmuş, koyda 2 tekne, yelkenli, iskele, nefis bir kumsal... Adamın sahili var. Ağaçlık, kaya, kum, deniz... Ve evi şatoya benzetiyor Kumsal! Ve şoförün peşinde odasını göstermesini istemek yerine evi kendi keşfetmeye karar veriyor ve verandada uyuyakalıyor. Profesyonelliğe gel. Oğuz' un 4 yaşındaki denizden dönmüş, kırmızı bikinili, büyümüş de küçülmüş kızı uyandırıyor Kumsal'ı. Bakıcısı da babaannesi. Yüzmeye gidiyor Ada ile ama sürekli şöyle ifadeler var; 'Bu mayoyu salı pazarından almıştı ama onun vücudunda marka gibi duruyordu.' Peh. 
    Küçük kızın sürekli babaannesi gibi davranması da sinir bozucuydu. Böyle bir anda gelen yabancıya yakınlık duyan o kurgu çocuklardandı :) Aile ortama yabancı biri gelmesin diye bakıcı tutmamış. 
    Olay bir zaman sonra kız oraya çalışmaya değil de bir kiralık sevgililik ya da kiralık evlilik için gelmiş gibi oluyor. Adam direkt bu şekilde yaklaşıyor. Anında bir romantizm ama yaş kompleksi olan adam yüzünden biraz gitgelli bir ilişki. Kumru da bir anda adamın flörtü gibi davranıyor. Ve tabii ki kitapta bulunan tüm erkekler esas kıza aşık olmalı kuralı burada da devam ediyor. Bunlardan biri de en başta bahsettiğim şoför Salih. Ve tek değil. Spoiler olmasın diye buralara girmeyeceğim.
    Adamın bu gitgelli tavrına dair de şöyle bir cümle kuruyor Kumru: "Ne hezeyanlı günler geçirmeye başlamıştı. Dört mevsimin tamamını aynı saatte yaşıyor, eşeğini sürekli kaybedip yeniden buluyordu." Aslında Kumru eve geldikten sonra kitabın özeti bu. Arada Göl Evi filmi gibi bazı yapımlara atıfta bulunuyor. Severiz. 
    Ve sonu... O kadar malca bir sondu ki! Affetmek? Şikayet etmemek? Polis nerede? Duygular mı? Yani kısaca suç içeren bir şey oldu ve bunu hoş görüp üstünü kapattılar ve bu şekilde kitap bitti. Olmayan saygımı da yitirmemle... 


Yerli Dizi #4  SON ÖPÜCÜK - YOSUN YEŞİLMEN
Basım: Ağustos, 2006
Sayfa: 95
Konu: Kadınlar ellerinden gelen her şeyi yapıyor ellerindekine sahip çıkabilmek için. Çünkü farkındalar... Çok kere sevemiyor insan. Direniyor kadın. En sonuna dek. Ama sonra düşüyor tüm kalkanları ve...
Merve, önce nişanlısından sonra işinden ayrılmış ve eşyalarını toplayıp hayatı boyunca her yazını geçirdiği küçük kasabaya doğru, tüm eşyalarını taşıyan valizleriyle birlikte yola çıkmıştı. Yeni bir yaşam istiyordu. Eskisini ise tarihe gömecekti. 
Oysa hayatın acı ve tatlı pek çok sürprizi vardı daha Merve' ye. En güçsüz hissettiği anda bile kalkıp koşması gerekecekti. Bazen ileri, bazen geri. 

İçinde sevgi sözcükleri geçen şarkıları hiç akıtamadıkları göz yaşları eşliğinde dinleyen ve bu şarkıların bitmesini hiç istemeyenlere ithaf edilmiştir. 

    95 sayfa ve yazıları devasa bir cep kitap bu. Yani çok kısa bir öykü. Merve, siyah kıvırcık saçlı bir esas kız. Kendi fiziksel özelliklerini şu şekilde gözümüze sokuyor o da. "Gün gelip Umut yüzünden bu kadar derin bir bataklığa sürüklenebileceğini söyleseler muhteşem dudaklarını kıvıra kıvıra gülerdi." :) Tamam abla muhteşemsin.  Kız ağlıyor, muhteşem dudakların sırası mı şimdi? 

    Gece uzun yol düşüncelerine giriyor nişanlısından, işinden, şehrinden ayrılıp kasabaya giderken. Çok severim gece yolculuklarını ve böyle yolculuklarda düşünmeyi. Ama ablam eski ilişkisini düşünüyor bu sırada. İlişkinin korkunçluğunu şu düşüncelerden anlayabiliriz. "Tüm flörtleri el ele tutuşup uzun yürüyüşler yapmak ve sinemaya gitmekten ibaretti ama olsun, oğlan kızı çok seviyordu. Kız mesafeliydi ama. Hatta burun kıvırırdı delikanlıya, içten içe de olsa daha mükemmel bir erkeğin bir yerlerde onu beklediğini düşünür, sakınırdı kendini."  NE? İnsanız, bu düşünceler olmaz demiyorum bu arada. Ama yazarın bunu bize çok romantik ve normal bir şekilde sunmasına aslında isyanım. 
   
    Umut (ex nişanlı) ile lise arkadaşı olduklarını, sonra koptuklarını, liseden sonra görüştüğü tüm erkeklerin et peşinde olduklarını, Umut' un samimiyetini özlediğini, sonra bir araya geldiklerinde Umut' un da isteğiyle sevgili olduklarından bahsediyor. Yani kafasındaki ideal kişiyi bulamadığı için Umut' u yalnız kalmamak adına o bekleme sürecine dahil ediyor. Bekleme salonunda yalnız beklememek için...  Ama Umut da çok iğrenç şeyler yapıyor işte, sonuncusu ise aldatmak. Ayrıldıktan sonra yoldayken kendisine neden katlandığını soran otobüs teyzesine: "Birini sevme ihtiyacı işte teyze. Öyle bir hastalık hali, öyle yorgunluk çöktü ki üzerime kırk yıl toparlayamacakmışım gibi geliyor artık."

    Kasabaya yanına geldiği anneannesinin geldiğinden bile haberi yok. Öyle bir bencillik. Ayrıldığından her şeyden bir anda haberi oluyor anneannenin. Kadına inme inmedi neyse ki. Ve aynı anda kasabadan eskiden tanıdığı Burak ile karşılaşıyor Merve. Burak aynı zamanda orada mekan işletiyor ve kafasını dağıtması için onu davet ediyor. Burak, Yosun Yeşilmen' in kitaplarında görmediğim kadar normal bir erkek :) Ama Merve gerçekten sıkıntılı, yaşadığı korkunç şeylere rağmen zihninin bir köşesinde hala Umut ihtimali taşıyor. Iyyy! 

    Öyle bir son ki, kitapta tüm krizli anları, korkunç şeyleri birlikte yaşıyoruz ama mutlu son namına hiçbir şeye ortak olamıyoruz. Bir duygusal gelişim asla göremiyoruz. Sanki kızlar bir arayışta olmasa veya sıkıntılı bir durumdan çıkmasa bu adamlarla muhatap bile olmayacak gibi. Bu seride fark ettiğim şeylerden biri bu. Kızgın kumlarda birlikte mücadele ediyoruz ama serin sulara asla atlayamıyoruz.  Bu kitap  da tam böyle bir anda elimiz böğrümüzde kalarak bitiyor... Biraz zayıf ve etkisiz...

Darlamam sona ermiştir. :) Sevgiler. 



Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

25 Kasım 2023 Cumartesi

PERŞEMBELERİ PARKTA :) -Hayır, Bu Bir Kitap Yorumu Değil-


    Uzuuuuun uzuuuun çöller aşmış, nice diyarlar görmüş; sonra evime, yurduma dönmüş gibi hissettiğim bir yazıyla merhabalar :) 
Burada olmak hem çok yabancı, hem çok tanıdık. Uzunca bir süre evden ayrı kaldıktan sonra dönmek gibi işte. Her şeyin tanıdık bir yabancı gibi görünmesi hissi... 

    Ve aynı zamanda bir kürkçü dükkanı sanki, dönüp dolaşıp geldiğim. 
Bu yazıyı aslında Temmuz-Ağustos gibi yazmalıydım. Ki o zaman yazmayı düşünüyordum aslında. Ama çok rastgele bir anda, üzerimde pijamalarımla, üstünkörü bir şekilde bilgisayarın kapağını açmışken yazmaya başlayıverdim. Yayınladığımda ne zaman olur bilemiyorum :p


Uzun zamandır okuyamıyordum, okuma hızımsa bir salyangozdan halliceydi. Ama ne demişleeeer instagram bilgeleri; hızın önemli değil, başladıysan hiç başlamamış olanlardan ileridesin. :p 

Bu yüzdendir ki hızım ve ayırdığım vakit içler acısı olsa bile tam anlamıyla bırakmadım okuma işini. Bu dönemde eskisi gibi okumaya vakit ayıramadığından yakınan iş arkadaşlarımla etkinlikvari bir alışkanlık oluşturma çabasına girdik. Sonuç: havalar güzelken haftada bir gün parkta kitap okumak. 

Şu an havalardan ötürü bu etkinliğe biraz ara verdik ama gerçekten çok eğlenceli geçti. Termoslarımızı, kitap ve defterlerimizi alıp hatta örtü bile alıp büyüüük ve devasa ağaçlardan oluşan, taş masala rı olan parkta kitap okumaya başladık. Bazen hava o kadar sıcaktı ki ağaç altlarına, çimlere kaçtık. Başlarda kitap okuma faslına başlayana kadar epey goy goy yaptık. Bazen içimizden herhangi birinin hiç kitap okuyası yoktu. :) Ama günün sonunda birkaç satır karalamış ve birkaç sayfa okumuş olarak döndük evlerimize.

Genelde perşembe günlerine denk geldiği için bu okumalar aklıma bir dönem basılmış bir kitabın adını getirdi aklıma; Perşembeleri Parkta. Etkinliğimizin adını da Perşembeleri Parkta koymuştuk. :)
Elime bir kitap alıp okumak artık bir parça daha alışkanlığa dönüştü. Bu etkinlikten sonra okumaya tekrar döndüm, keza yazmaya da. O süreçten beri okuduğum kitapların yorumları ve izlediğim (ki onlar bir parça daha az) dizi/filmlerin yorumları da gelecek.


Hiçbir şey güzel bir kitabın yerini tutmuyor gerçekten.
Tekrar görüşmek üzere.
Sevgiler... 





Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

14 Ocak 2023 Cumartesi

Blogları Canlandırma Projesi 2023 Duyurusu ve Ocak Ayı Teması

 

Merhabalar :) 

2021 yılında başlattığımız Blogları Canlandırma Projesi 2023 yılında da devam edecek! 2022 yılında hayatımdaki değişikliklerden ötürü istesem de dahil olamadım. Bu yıl kaldığım yerden devam etmek istiyorum.

Peki, nedir bu Blogları Canlandırma Projesi? 

Okurix'ten çaldığım kısımla cevaplıyorum: 

"Merhaba bloggerlar! Bloglarını güncel tutmak isteyen ancak yazmaya üşenenler! 'Ben öyle sıkıya gelemem. Kurallar beni boğar.' diyen özgür ruhlar! 2021 ocak ayında başlattığımız projemize bu yıl da devam ediyoruz.

İki sene önce birkaç blogger arkadaşla, blogları hareketlendirmek için bir etkinlik yapma kararı aldık. Bu etkinlik için her ay BCP (Blogları Canlandırma Projesi) grubu olarak bir tema belirliyoruz. 

Ay sonuna kadar temaya uygun olan bir  kitap okuyabilir veya film, dizi, belgesel izleyebilirsiniz. İsterseniz hem kitap okuyup hem de dizi, film izleyebilirsiniz. Bu size kalmış. 

Her ayın başında o ayın konusu hatırlatılacak. O ayın temasına uygun okunup izlenenlerin yorumları ayın son haftasında yayınlanacak. Her ay katılım sağlamak zorunda değilsiniz. Ama katıldığınız ay, diğer katılımcıların o ay için yazdıkları yazıları ziyaret etmelisiniz. Katılım sağlayanların yazılarının linkleri ay sonunda yayınlanacak olan ay sonu raporunda toplu olarak yayınlanacak. Bu sayede blog trafiğiniz arttığı gibi yeni bloglar ve bilmediğiniz film-dizi-kitaplar keşfedebilirsiniz.

Katılmak isterseniz, yorum bırakabilir, etkinlik hakkında merak ettikleriniz varsa sorabilirsiniz. 

2023 Yılı Aylık Temalar




Ocak ayının teması; Gerçeğe Dayanan Olaylar, Biyografi. Hatta Anı ve Hatıralar da
 bu temaya uygun düşecektir. Bu kapsamda dilediğiniz kitabı okuyabilir, film-dizi-belgesel izleyebilirsiniz. Şimdiden keyifli seyirler, keyifli okumalar. :)"

Detaylı bilgi için OKURIX' in blogunu ziyaret edebilirsiniz.

Blogları Canlandırma Projesi grup üyelerimiz;



Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

15 Aralık 2022 Perşembe

WEDNESDAY - Dizi Yorumu



Gotik ne varsa ben oradayım arkadaşlar. Gotik kıyafetler, mekanlar, mimari, müzik, sanat vb. Say Gothic 3 times then here I am kısaca :P

    Hiçbir şey izleyecek durumda değildim aslında ama adı lazım değil bir arkadaşımın karakterle ortak özelliğimizi bulması sonucu başladım. Evet, bu da zaaflarımdan biri :) Hayır, normal zamanlarda kimsenin suyuna pirana falan atmıyorum, ama kabul edelim bu kız tipik bir oğlak burcu.

                                                                                    


    Biraz ciddileşirsek Tim Burton’ın tarzını biliyorsanız tipik bir Tim Burton eseri. Addams Ailesi 90lı yıllarda karikatür serisi olarak başlamış, filme ve animasyona uyarlanmiş bir yapım diye biliriz kısaca. Wednesday dizisi ise ailenin kızları Wednesday karakterine odaklanarak yapılan 8 bölümlük bir dizi. Hiçbir okula uyum sağlayamayan Wednesday’in son okulunda kardeşine eziyet eden çocukları (evet, kardeşine ondan başka kimse eziyet edemez) yüzdükleri havuzda piranalara yem etmesi sonucu ucubelerin gittiği Nevermore Akademisi’ne gitmek zorunda kalmasıyla başlıyor dizi. Evet, pirana esprisi de buydu. Geçelim.


    Dark akademileri sevmeyen var mı aranızda? Hani güneş ışığının bile yolunun düşmediği, devasa demir kapıları ve yüksek duvarları bulunan, kale veya şatodan bozma, taş yapının soğukluğunu akciğerlerinizde hissedebileceğiniz, gargoylelerle bezenmiş okullardan bahsediyorum. Genelde doğa üstü yaratıkları ağırlayan, bol entrikalı mekanlar. Çok cezbediyor beni ve seviyorum. Hatta bir dönem böyle akademilerde geçen fantastik kitap serilerini yazmak istemiştim sevenleri için. Ama son yıllarda bloğuma o kadar kötü davrandım, hor kullandım ve viraneye çevirdim ki şunu yazacaktım demeye yüzüm yok artık. Nerde kalmış 2016’dan falan taslaklarım olduğunu söylemek.

    Neyse yine dağıttım konuyu. Gelmiyorum gelmiyorum ama geldiğimde de böyle çenem düşüyor işte blogda. Hayatım bir süredir çok darmadağınıktı. Ama artık bir şeyler düzene giriyor. Neyse inanmayacağınız doğrular söylemenin bir anlamı yok artık :p

Nevermore böyle bir akademi işte tam olarak. Wednesday’in ise bazı (bayıldığım) rutinleri var. Günlük belli bir süre yazı yazmak mesela. Benim bir süredir ara verdiğim ve yeni yeni toparladığım bir rutin. Çello çalıyor, hem de epey güzel çalıyor. :) Ve bir de bazı kişilere vs dokunduğunda ortaya çıkan durugörü yeteneği var!

Wednesday gelir gelmez henüz kurda dönüşemeyen Enid ile oda arkadaşı oluyor. Anne ve babasının öğrencilik zamanlarının izi var hala duvarlarda sanki. Kaçmak istiyor ve mutlu değil. Son okulda yaşadığı durumdan ötürü danışmanlık alması gerekiyor, yani bir psikologla seanslar yapması gerek. Bu ortam onun için kaçmaya en elverişli zaman ve kendine bir de suç ortağı buluyor, polis şefinin oğlu ve kafede çalışan Tyler! Ancak kaçma girişimi sırasında son zamanlarda kasabada ölümlere yol açan yaratığı görüyor ve gri hücreleri çalışmaya başlıyor.

    İşin içine eskiden cadı avı yapan kasabanın ünlü bir seyyahının kehanetlerinin girmesiyle birlikte dizi tam bir dark polisiye halini alıyor. Wednesday yeni tanıştığı arkadaşları ve ailesinin peşinden casus olarak gönderdiği ama tehditle kendi yanına çektiği EL ile bu işin peşine düşüyor ve oldukça karanlık, eğlenceli ve heyecanlı bir maceranın içinde buluyoruz kendimizi.

Wednesday’in asla gülmeyen suratı ama yakınları için yaptığı fedakarlıklar; hepimizden farklı etik anlayışı diziyi ilginçleştiriyor.

Ben diziyi çok beğendim; mekanlar ve kıyafetler aşırı hoşuma gitti tabii ilk olarak. Aynı zamanda son bölümlere kadar merak unsuru hiç dinmedi. Netflix’in kendi bile sosyal medya hesabında dizi hakkında en can alıcı spoiler’ı vermişken lütfen bunlara maruz kalmadan diziyi izleyin derim :p

Umarım en yakın zamanda 2. Sezon onayını alır. 

Sevgiler.


Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

1 Mart 2022 Salı

BLOGLARI CANLANDIRMA PROJESİ EKİM AYI RAPORU


Merhabalar, 
BCP'de epey geriden geldiğimi biliyorum ama sürekli yeni bir şey çıkıyor beni alıkoyan. Yine de pes etme niyetinde değilim. Günceli yakalayacağım :) 

Ekim Ayı raporunu hemen sunuyorum. Konumuz Ütopya - Distopya - Bilim Kurgu idi. 





4- Sade ve Derin(Deeptone) - Obruk, Dystopia, Black Lake Dizi Yorumları

5 - Duygu'nun Mekânı - The Man From Earth Film Yorumu




Kasım ayı teması ise Nobel ödül almış bir yazar ya da En iyi film Oscar ödülü almış film idi. Kasım ayı yazımda görüşmek üzere <3 
(Listeyi Fighting Blog'dan ç-aldım :p)
Sevgiler...




Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

28 Şubat 2022 Pazartesi

Aşk ve Canavarlar - Film Yorumu (BCP - EKİM)

Merhabalar, :)
Aşk ve Canavarlar filmini bir akşam abim ve annemle izlemiştik abimin önerisi üzerine. Yorumunu yazmak aklımdan tamamen çıkmış. BCP Ekim ayı konusunun Ütopya - Distopya - Bilim Kurgu olduğunu görünce aklıma geliverdi.


Film Adı: Aşk ve Canavarlar
Orijinal Adı: Love and Monsters
Yönetmen: Michael Matthews
Senaryo: Matthew Robinson, Brian Duffield
Oyuncular: Dylan O'Brien, Jessica Henwick, Michael Rooker
Yıl ve Süre: 2020 (DVD-2021) & 1sa 49dk.


Türü distopya olan filmde dünyaya çarpmak üzere olan bir astreoit dünyadan gönderilen füzelerle durdurulur. Ancak füzelerden kaynaklanan kimyasal birikme dünyadaki haşeratları bir tür mutasyona uğratır -dev böceklerden vs. bahsediyorum- ve bunlar dünya nüfusunun %95'ini yok eder. Kalan bir avuç insan artık yer altlarında, güvenli sığınaklarında ufak gruplar halinde yaşamaktadırlar. Bunlardan biri de ailesini bu yaratıklar nedeniyle kaybetmiş olan Joel'dur. Joel, bildiğimiz dünyanın sonu karakterlerinin aksine biraz beceriksiz ve korkak bir karakterdir. Ki bence filmi eğlenceli kılan faktörlerden biri buydu. Dylan O'Brien da rolün cidden hakkını vermiş, bu roller nerdeyse üstüne yapıştı gerçi. :)

Joel'un dışarı görevlerine çıkmasına izin yoktur, o sığınaktaki işleri halletmektedir. Bir gün kurcaladığı telsiz aracılığı ile en son 7 yıl önce gördüğü aşkı Aimee ile iletişim kurar ve günlük telsiz konuşmaları yapmaya başlarlar. Ve bir yolculuğa çıkıp Aimee'in yanına gitmeye karar verir. Ancak doğru dürüst silah bile kullanmayı bilmeyen Joel için bu yolculuk DEV tehlikelerle doludur. 


Joel'un macerasında heyecan ve eğlence hiç düşmüyor. Önce terk edilmiş bir karavanda yalnız bir köpek buluyor. Ve bu köpek çok akıllı. Joel'a bir nevi yoldaşlık yapmış oluyor. İkisinin etkileşimleri aşırı eğlenceliydi.
Filmde beni hayal kırıklığına uğratan ilk şey de bize izlerini gösterdikleri köpeğin esas sahibi kızın hiç ortaya çıkmaması oldu. Nedense verdikleri sahnelerden sonra o kızın bir şekilde ortaya çıkacağını düşünmüştüm. Muhtemelen tamamen benim hayal gücümle alakalı bir durum. Düşündüğümde Joel bu yolculuğu tek mi yapsa köpekle mi yapsa daha eğlenceli olurdu diyorum ve kesinlikle ikinci seçeneği seçiyorum. 


Daha sonra Joel kendi gibi yolculuk yapan bir dede ve torunla tanışıyor. O zamana kadar bu yaratıklarla ilgili pek bilgisi olmayan Joel, bu adamdan onlara dair epey şey öğreniyor. Ve bunları bir deftere çok tatlı çizimlerle birlikte not ediyor. Filmde en çok beğendiğim şeylerden biri de bu defterdi. Ben ve böyle tutulan defterlere olan zaafım... 


Neyse filmde yaratıkların dışında artık nesli tükenmiş sevimli robotlar bile var. :p 

Tüm filmi kısaca değerlendirecek olursam eğlenceli vakit geçirecek, hafif bir film olarak görmekte fayda var. Bazı güzel mesajlar vermiyor değil ama görselleri ve eğlenceli yanlarıyla çok da derine inmiyor elbette. İzlerken bu filmi sinemada izlemek çok daha keyifli olurdu diye düşündüm bir yandan da. 
Çok büyük beklentilere girmeyeceğinize söz verirseniz (: filmi tavsiye edebilirim. <3
Netflix'te izlenecek bir şey aradığınızda şans verebileceğiniz eğlenceli bir yapım.  

Sevgiler.



Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »

9 Ocak 2022 Pazar

BLOGLARI CANLANDIRMA PROJESİ EYLÜL AYI RAPORU

Merhabalar,

Blogları Canlandırma Projesi Eylül ayı temamız polisiye idi. BCP ile ilgili detaylı bilgi için TIKLAYINIZ!

Eylül ayı yazılarımız şu şekilde; 

Duygu'nun Mekanı - Gördüğüne Asla İnanma (Kitap)

Buffy - The Guest (Dizi)

Okurix - Castle (Dizi)

Deeptone - Kimsenin Freya’dan Haberi Yok (Kitap) - Bundan Kimseye Bahsetme (Kitap) - Üçe Kadar Say (Kitap)

Bez Cadıları - Black Sun (Dizi)

Film Yabancı Dizi Anime ve Kitap - Davetli Listesi (Kitap)

Tefrika - Bitter Blood (Dizi)

Kavanozdaki Beyin - The Beast Must Die (Dizi) - The Pact (Dizi) - The Chestnut Man (Dizi)

Benherneysemo - Enola Holmes - Film Yorumu


Ekim ayı temamız olan Ütopya / Distopya / Bilim Kurgu ile görüşmek üzere. :)

Sevgiler <3



Bu yazıyı "benherneysemo.blogspot.com.tr" dışında herhangi bir blog/forum/internet sitesinde okuyorsanız, şahsımın bilgisi dışında ÇALINMIŞ DEMEKTİR!!!

Devamını Oku »